Özet: Vergi kayıtları mülkiyet belgesi niteliğinde olmadığı gibi meralar için oluşturulan vergi kayıtlarının hukuksal bir değeri bulunmamaktadır. Mera olarak tahsis edilen taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetlik süresi ne olursa olsun hukukça değer taşımaz.
Taraflar arasındaki “tespitin iptali, tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kangal Kadastro Mahkemesince davanın kısmen kabul, kısmen reddine dair verilen 9.11.2001 gün ve 1999/97 E- 2001/109 K: sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 12.09.2002 gün ve 2002/2802-4356 sayılı ilamı ile; ( …Kadastro sırasında 132 ada 20 parsel sayılı 1065.77 m2 yüzölçümündeki taşınmaz toprak tevzii komisyonunca tahsis edilen mera parseli içinde kaldığından imar planı kapsamına alındığından meralık vasfını yitirdiğinden söz edilerek hazine adına tespit edilmiştir. Davacı Fatma Atmaca miras bırakanından gelen hakka vergi kaydına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak; birleştirilen dava davacısı Şeyh Hamit E: , kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmışlardır. Mahkemece davacıların davasının kısmen kabulü ile çekişmeli parselin teknik bilirkişinin raporunda (A) harfi ile gösterilen 119 m2.lik kısmın tespitinin iptali ile ½ payı M.E: mirasçıları adlarına ½ payı da Ş.E: mirasçıları adlarına miras payları oranında tapuya tesciline aynı parselin teknik bilirkişinin raporunda (B) harfi ile gösterilen 946.77 m2.lik kısmın hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm davalı hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece dava konusu 132 ada 20 parsel sayılı taşınmazın haritasında (A) harfi ile işaretli 119 m2.lik kesiminin mera olmadığı tespit gününde adına tescile karar verilen zilyetleri davacılar yayarına 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuştur. Dava konusu taşınmazın tespit gününden önce 1963 yılında yetkili idari merciler tarafından mera olarak tahsis edildiği, tahsisin haritaya bağlandığı çekişmeli taşınmazın tümünün tahsis haritasının kapsamında kaldığı, yasal süresinde tahsis kararına karşı ilgililerin idari yargı yerinde dava açmadıkları dosya içeriği ile belirlenmiştir. Öte yandan bölgede imar uygulaması sonucunda dava konusu parselin mera tahsis haritası kapsamı dışına çıkarılarak hazine adına tespit edildiği de tartışmasızdır. Davacılar vergi kaydına ve zilyetliğe dayanmışlardır. Vergi kayıtları mülkiyet belgesi niteliğinde olmadığı gibi meralar için oluşturulan vergi kayıtlarının hukuksal bir değeri bulunmamaktadır. Mera olarak tahsis edilen taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetlik süresi ne olursa olsun hukukça değer taşımaz. İmar uygulaması ise 1992 yılında yapılmıştır. Kadastro tespitinin 1997 yılında yapıldığı anlaşılmıştır. Davacılar vergi kaydı dışında başka bir kayıt ve belgeye dayanmamışlardır. İmar uygulamasının yapıldığı gün ile kadastro tespitinin yapıldığı gün arasında iktisap sağlayan 20 yıllık süre geçmemiş, taşınmazın mera olarak tahsisine ilişkin yönetimsel işlem idari yargı yerinde açılmadığından kesinleşmiştir. Bu olgular dikkate alınarak davanın reddine, dava konusu taşınmazın tümünün tespit gibi hazine adına tesciline karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir; gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.