1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2004/20-646 K: 2004/657 T: 8.12.2004


Tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı bulunmamaktadır. Ormanların zilyetlik yolu ile kazanılmasına olanak yoktur.

Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; … Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 16.7.2003 gün ve 2003/56-173 sayılı kararın incelenmesi davalılar Hazine ve Orman Yönetimi vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi’nin 11.12.2003 gün ve 9174-9206 sayılı ilamı ile, (…Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine verilen dilekçe ile aynı mahkemede taraflar arasında verilen 2001/177 E:, 2002/83 K: sayılı ilamı ve 1996/180 E:, 1998/92 K: sayılı ilamlar gereğince 2760 m2 miktarındaki kısmın adına tesciline karar verildiğini, ancak bu taşınmazın Ö. Köyü 101 ada, 536 parsel sayılı 45.986.818 m2 miktarında orman olarak tapuda kayıtlı olan taşınmazın içerisinde kaldığını belirterek tapu kaydının iptali ile bu kısmın adına tescile karar verilmesini istemiş, mahkemece davanın kabulüne ve 101 ada, 536 parselin 2760 m2 miktarındaki kısmın tapu kaydının iptaline ve davacı adına tesciline dair verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalılar Orman Yönetimi ve Hazine tarafından istenilmiştir.

Yörede 1975 yılında ilan edilerek kesinleşen orman tahdidi bulunmaktadır. 28.9.1992 tarihinde Ö. Köy tüzelkişiliği adına köy muhtarının bu dosyada davacı olan A.’ya karşı lokanta binası yaptığı ve köye ait taşınmaza tecavüz ettiği iddiası ile açmış olduğu davada Orman Yönetimi nizalı taşınmazın orman niteliğinde olduğu, Hazine ise Devlet’in hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğu iddiası ile davaya müdahil olarak katılmışlardır. Bu dosyada uzman orman bilirkişisi düzenlediği raporda yörede kesinleşen orman tahdit haritasını uyguladığını ve nizalı taşınmazın tahdit dışında kaldığını ve orman sayılmayan yerlerden olduğunu açıklamıştır. Mahkeme yaptığı inceleme ve araştırma neticesinde 22.6.1993 tarih ve 1992/125 E:, 1993/97 K: sayılı kararı ile davanın reddi yolunda hüküm kurmuştur. Söz konusu kararın temyiz edilmesi üzerine dairemizin 23.1.1995 tarih ve 1994/11164 E: 1995/497 K: sayılı kararı ile öncelikle Orman Yönetiminin usulüne uygun olarak harçlı bir katılımı bulunmadığı belirtilerek yönetimin temyiz dilekçesinin reddine, Hazine ve köy tüzelkişiliğinin temyiz itirazlarının ise, kabulü ile nizalı taşınmazın eski ve yeni karayolları arasında bulunan dere yatağı içindeki zilyetlikle kazanma koşullarının oluşmadığı yerlerden olduğu anlaşıldığından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği belirtilerek yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. Bu karara karşı yerel mahkemece direnme kararı verilmesi üzerine dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gelmiş ve 1996/20-429 E: 643 K: sayılı karar ile Orman Yönetiminin usulüne uygun harçlı katılımı bulunmadığından temyiz dilekçesinin reddine, Hazine ve köy tüzelkişiliğinin temyiz itirazlarının kabulü ile aktif dere yatağı niteliğinde bulunmayan yerlerde zilyetlikle iktisap koşullarının oluşması halinde iktisabının mümkün olduğu açıklanarak nizalı taşınmazın özel mülkiyete konu olabilecek yerlerden bulunup bulunmadığının belirlenmesi amacı ile jeolog, ziraat ve fen bilirkişileri marifeti ile mahallinde yeniden keşif yapılarak kamulaştırma kapsamında kalıp kalmadığı veya aktif dere vasfında olup olmadığı hususunun araştırılması gerektiği belirtilmiştir. Yerel mahkemece bu defa yapılan araştırma ve inceleme neticesinde (c) harfi ile gösterilen nizalı taşınmaza ilişkin olarak davanın reddi yolunda hüküm kurulmuş ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.

Davacı gerçek kişi, yukarıda açıklanan dosyada 2760 m2 miktarındaki kısımla ilgili olarak lehine hüküm bulunduğunu belirterek Pozantı Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2001/177 E: sayılı dosyasında zilyet olduğunu belirterek Hazine, Karayolları Genel Müdürlüğü ve ilgili köy aleyhine tescil talebi ile dava açmıştır. Mahkemece yapılan inceleme sırasında uzmanlığına başvurulan orman bilirkişisi, nizalı taşınmazın yörede kesinleşen orman tahdit haritasına göre tahdit içerisinde kaldığını, ancak müdahalenin önlenmesi davasında uzman orman bilirkişi tarafından nizalı taşınmazın hududundaki eski Ankara-Adana Karayolunun Ç. Çayı olarak gösterildiğini, bunun ise hatalı olduğunu açıklamıştır. Mahkemece nizalı taşınmazın kesinleşen orman tahdidi içerisinde kalması nedeni ile davanın reddi yolunda kurulan ilk hüküm Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 17.4.2001 tarih ve 2001/1663-3105 sayılı kararı ile (önceki müdahalenin men’ine ilişkin dosyadaki incelemenin ve orman tahdidi dışında kaldığına ilişkin olgunun davacı gerçek kişi lehine güçlü delil niteliği taşıdığını, artık bu dosyada nizalı taşınmazın kesinleşen orman tahdidi içinde kaldığı hususunun kabul edilemeyeceği ve zilyetlik koşullarının da gerçek kişi lehine oluştuğu anlaşıldığından davanın kabulü yolunda hüküm kurulması) gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Yerel mahkemece bu bozma ilamına uyularak davanın kabulü ile 2760 m2 miktarındaki kısmın davacı gerçek kişi adına tesciline karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir.

Dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde 1975 yılında orman tahdidi yapılmış ve kesinleşmiştir.

Tüm dosya kapsamı ve bilirkişi incelemelerine göre nizalı taşınmazın kesinleşen orman tahdidi içerisinde bulunduğu tartışmasızdır.

Yukarıda özetlenen müdahalenin önlenmesine ve tescile ilişkin dosyalarda Orman Yönetimi usulüne uygun bir şekilde taraf olarak yer almamıştır. Orman Yönetiminin taraf olarak yer almadığı hiçbir karar Orman Yönetimini bağlamaz. Ayrıca, kesinleşen orman tahdidi içerisinde kalan bir taşınmaz için tahdidin kesinleştiği tarihten sonra açılan tescil davası yolu ile ve Orman Yönetimi taraf alınmaksızın tescil kararı verilemez.

Ormanların zilyetlik yolu ile kazanılmasına olanak yoktur. Dava konusu olan taşınmazın içerisinde yer aldığı 101 ada, 536 sayılı (45.986.818 m2 miktarlı) parsel kesinleşen orman tahdidi ile yörede 1985 tarihinde yapılan arazi kadastro çalışmalarına göre orman vasfı ile Hazine adına tapuda kayıtlıdır. Orman Yönetimi, davada davalı sıfatını almaksızın kesinleşen orman tahdidi içerisinde kalan yerlerde mahkemece tescil kararı verilmesinin yasal dayanağı bulunmadığı gibi tescil kararının verildiği tarih itibari ile tapuda (orman niteliği ile Hazine adına) kayıtlı olan taşınmaz ile ilgili hüküm kurulması da olanaksızdır. Tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Yasa’nın 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesi’nin 1.6.1988 gün ve 31/13 E: – K: 14.3.1989 gün ve 35/13 E: – K: ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E: – K: sayılı kararları ile iptal edilmiştir. Kaldı ki; davacının dayandığı tescil ilamı esasen infaz edilmemiş ve bu tescil kararına dayalı olarak da bir tapu kaydı oluşmamıştır. Bu hususlar göz önüne alınarak mahkemece davanın reddi yolunda hüküm kurulması gerekirken aksine düşüncelerle davanın kabulü yolunda hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalılar Hazine ve Orman Yönetimi vekilleri

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Taraflardın karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalılar Hazine ve Orman Yönetimi vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K:’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 8.12.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.