Yerel mahkemenin zilyetlik süresinin orman kadastrosunun kesinleşmesi tarihinden itibaren başlaması gerektiği ve 3402 sayılı kadastro yasasının 14 ve 17. maddelerinde öngörülen sürenin dolmadığı yönündeki belirlemesi doğru olmakla birlikte, hazineye ait özel mülk niteliğindeki taşınmaz üzerinde bulunan muhtesatın tapunun beyanlar hanesine şerh edilmesinin gerekip gerekmediği yönünde araştırma yapılmadan karar verilmesi bozmayı gerektirir.
Taraflar arasındaki “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mudanya Kadastro Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 14.5.2002 gün ve 2001/23-2002/92 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7.Hukuk Dairesinin 25.2.2003 gün ve 4548-462 sayılı ilamı ile; (…Kadastro sırasında 116 ada 129 parsel sayılı 11.700,31 m2 yüzölçümündeki taşınmazın kısmen tapu kaydına ve kısmen de satın almaya, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak davalı Efrahim A. adına tespit edilmiştir. Davacı hazine tapu kaydı yüzölçümü fazlası için dava açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne taşınmazın keşif haritasında (A) harfi ile gösterilen 8.200,31 m2’lik bölümünün davacı hazine, geriye kalan 3.500 m2’lik bölümünün ise tespit gibi tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm davalı hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Davalı tarafın temyizi 14.12.2001 tarihli teknik bilirkişi Orhan S. tarafından tanzim edilen krokide (A) harfi ile gösterilen 8.800,31 m2’lik bölüm hakkında oluşturulan hükme yöneliktir. Mahkemece tespite esas olan tapu kaydının iskanen verildiğini, tapu kaydı hudutlarının gayrisabit ve genişletilmeye müsait bulunduğunu ve tapu kaydının yüzölçümüne itibar edilmesi gerekçe gösterilmek suretiyle hüküm kurulmuştur. Ne var ki, dayanılan ve tesbite esas olan 5/10/1956 gün ve 20 numaralı tapu kaydı fundalık sınırları itibariyle değişir nitelikteki kayıtlardan olduğu tartışmasızdır. Batıdaki 166 parsel sayılı taşınmaz orman olup, orman tahdidi yapılıp tespit gününden evvel kesinleşmiştir ve orman tahdidi sırasında dava konusu taşınmaz tarım toprağı olarak gösterilmiştir. Komşu parsellere revizyon gören tapu kayıtları da nizalı taşınmaz yönünü kişi yeri ve çalılık, fundalık olarak göstermektedir. Her ne kadar tapu kaydı değişir nitelikteki sınırlı kayıtlardan ise de çalılık yerin zilyetlikle iktisabının mümkün olduğa yerleşmiş içtihatlardandır. Ziraatçi bilirkişi raporunda krokisinde (A) harfi ile gösterilen bölüm üzerinde muntazam biçimde dağınık durumda 60 yaşlarında zeytin ağaçları bulunduğunu ve bu zeytin ağaçlarının krokisinde tapu kaydı yüzölçümü olarak gösterilen bölümdeki zeytin ağaçları ile aynı yaşta olduğunu haber vermişlerdir. Diğer yönden değişik sınırları içeren iskan kayıtlarında koşullarının var olması halinde sınırda iktisaba elverişli tarım toprağı niteliğindeki taşınmazların bulunması halinde bu yerinde zilyetlikle iktisap edilebileceği açıktır. Mahkemece krokisinde (A) harfi ile gösterilen ve tapu kaydı yüzölçümü fazlası olan bölüm üzerindeki zeytin ağaçlarının da yaşları göz önünde tutularak davacı tarafın bu bölüm üzerinde tespit gününe kadar 20 yılı aşan zilyetliğin varlığının kabulü gerekir. Diğer bir anlatımla tapu kaydı yüzölçümü fazlası üzerinde davalı taraf yararına 3402 Sayılı Kadastro Kanunun 14.maddesi hükmünde öngörülen zilyetlik koşulları gerçekleşmiştir. Ne var ki, davalı taraf yönünden kadastro kanunun 14/son maddesinde öngörülen 40,100 dönüm araştırması yapılmamıştır. Bu nedenle 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 14/son maddesinde öngörülen 40, 100 dönüm araştırmasının yapılması ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, bu konuda yanılgıya düşülerek yazılı biçimde karar verilmesi isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kadastro tespitine itiraz niteliğindedir. Davacı Hazine, Mudanya İlçesi, Zeytinbağı Beldesinde yapılan kadastro çalışmaları sonunda 116 Ada, 129 parsel sayılı taşınmazın davalı adına tespit edildiğini, davalının dayandığı tapu kaydının iskanen oluştuğunu, iskan tapusunun sınırında mera ve orman gözüktüğünü, bu tür gayrisabit sınırlar içeren tapu kayıtlarının miktarı itibariyle geçerli olduğunu, kadastro tespitinin yanlış yapıldığını, miktar fazlasının Hazine adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, dayandığı tapunun miktar fazlası olan yeri zilyet ve tasarruf ettiğini; önceki malikler ve temlik aldıktan sonra kendisinin toplam zilyetlik süresi itibarıyla yararına zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğunu, kadastro tespitinin doğru yapıldığını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, her ne kadar teknik bilirkişilerce dava konusu taşınmazın orman sayılmayan bir yer olduğu ifade edilmişse de, tespitin dayanağını oluşturan iskan tapusunun sabit sınırlı bulunmadığı, değişmeye ve genişletilmeye elverişli sınırlar içerdiği, bu nedenle miktara itibar edilmesi gerektiği sonucuna varılarak davanın kabulüne, kayıt miktar fazlası kısmın tapusunun iptali ile Hazine adına tesciline karar verilmiş; hüküm özel dairece yukarda yazılı gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel mahkeme ile özel daire arasında çıkan uyuşmazlık, tapu miktar fazlası olan kısmın zilyetlik yoluyla davalı tarafından edinilip, edinilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Dava konusu taşınmazın bulunduğu yörede orman kadastrosunun yapıldığı, 12.2.1991 tarihinde askıya çıkarıldığı ve 13.8.1991 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Tespitin dayanağını oluşturan 5.10.1956 tarih, 20 sıra nolu tapu kaydı, 2.9.1946 tarihli iskanen oluşturulan tapu kaydına dayanmaktadır. Bu kaydın sınırlarında fundalık gibi genişletilmeye elverişli sınır bulunmaktadır. Buna rağmen kadastro tespiti sırasında zilyetlikle kazanma koşulları oluştuğu gerekçesiyle miktar fazlası davalı adına tespit edilmiştir. Mahkemece yapılan keşiften sonra düzenlenen Orman Y.Mühendisi ve Ziraat Mühendisi raporlarında dava konusu taşınmazın eğiminin %10 civarında olduğu, 60 yaşlarında bakımlı mahsüldar zeytin ağaçlarının bulunduğu, memleket haritası, hava fotoğrafı ve amenajman planında taşınmazın tarım alanı olarak gözüktüğü, toprağın orman toprağı özelliği göstermediği, orman kadastro sınırı dışında ve bitişiğinde olduğu, taşınmazın evveliyatının kültür arazisi olduğu açıklanmıştır.
Harita mühendisi Orhan S. 14.12.2001 tarihli raporunda 116 ada 129 nolu parselin 11.700,31 m2 miktarında olduğunu tapu kayıt miktarının 3500 m2 olduğu, miktar fazlasının ise 8.200,31 m2 olduğunu belirtmiştir.
Hemen belirtelim ki, taşınmazın bulunduğu yöre de orman kadastrosu yapıldığı, 12.2.1991 tarihinde askıya çıkarıldığı, 13.8.1991 tarihinde kesinleştiği, arazi kadastrosu ise, 2.2.2001 tarihinde askıya çıkarıldığı, dava açıldığından kesinleşmediği anlaşılmaktadır.
Özel Daire bozmasında her ne kadar, tespit tarihine kadar tapu miktar fazlası kısım için kazandırıcı zamanaşımı süresinin dolduğu kabul edilmişse de, davalı tarafın tutunduğu tapu kaydı 5.10.1956 tarihli, iskanen Hazine tarafından dağıtılan tapudan gelmektedir. Tapu kaydının doğusu taşlık ve fundalık, batısı çalılık kuzey ve güney sınırları fundalık olarak gösterilmiştir. Eylemli durumda da taşınmazın kuzey ve kısmen batısında orman bulunmaktadır.
Dayanak tapu kaydı değişmeye, genişletilmeye elverişli sınır ihtiva etmesi nedeniyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20.maddesi hükmü uyarınca kapsamının yüzölçümü ile belirlenmesi zorunlu olup, dava konusu parselin dayanak tapu miktar fazlasının öncesinin orman olduğunun kabulü gerekir.
Gerçekten kayıtta geçen fundalık sınırı ile eylemli durumda bu sınırda var olan orman birbirini doğrulamaktadır. Orman sınırlandırılmasının yapılıp kesinleştiği 13.8.1991 tarihine kadar, dava konusu bölümün orman sayılan yerlerden olduğunun kabul edilmesi gerektiğinden, orman sınırlandırılmasının kesinleştiği güne kadar davaya konu kesimde sürdürülen zilyetliğin bir önemi bulunmamaktadır. Uzman bilirkişilerin raporlarında bu yerin 6831 sayılı Yasanın 1.maddesi uyarınca orman sayılan yerlerden olmadığı yönündeki görüşlerinin de açıklanan belirleme karşısında bir anlamı yoktur.
Bu durumda, her ne kadar davaya konu olan bölümün orman kadastrosu ekiplerince yapılan idari çalışma sonucu orman sınırlandırma tutanağı ve haritalarının dışında bırakıldığı; sınırlandırmanın 13.8.1991 tarihinde kesinleştiği, orman sınırlandırılmasının kesinleştiği bu tarih ile arazi kadastro tespitinin yapıldığı 26.10.1999 tarihleri arasında 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14.maddesi ile Türk Kanunu Medenisinin 639 (Türk Medeni Kanunun 713) maddesinde öngörülen 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmakla, Hazinenin kayıt miktar fazlasına yönelik olarak açtığı bu davanın kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun istikrarlı uygulaması da bu yöndedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20/5/1992 gün ve 1992/16-203-339 sayılı ilamı; 27/1/1993 gün ve 1992/16-676 E: , 1993/16 K: sayılı ilamı; 1/12/1993 gün ve 1993/17-562 E: , 1993/771 K: sayılı ilamı; 23/6/1993 gün ve 1993/17-169-473 sayılı ilamı; 21/4/1993 gün ve 1993/17-83-177 sayılı ilamı; 5/4/1995 gün ve 1994/16-796 E: , 1995/267 K: sayılı ilamı; 29/3/1995 gün ve 1995/16-116-251 sayılı ilamı; 5/6/1996 gün ve 1996/7-313-458 sayılı ilamı; 2/5/1997 gün ve 1997/7-127-384 sayılı ilamı; 21/5/1997 gün ve 1997/7-128-441 sayılı ilamı;17.12.2003 gün ve 2003/7-750-787 sayılı; 2003/7-752-788; 2003/7-753-789 sayılı ilamı, 10.3.2004 gün ve 2004/7-147 Esas ve Karar sayılı ilamları) Bununla birlikte önemle belirtilmelidir ki, kadastro hakimi doğru sicil oluşturmak zorundadır. 3402 sayılı Kadastro Yasasının 19/2 maddesinde; “taşınmaz üzerinde malikten başka bir kimseyE: … ait muhtesat mevcut ise bunun sahibi, cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterileceği” açıklanmıştır. Yerleşmiş Yargıtay uygulamasına göre çoğun içinde az da bulunur. Kuralı uyarınca davalı mülkiyete dayanmakla, taşınmaz üzerinde bulunan zeytin ağaçlarının mülkiyetinin de kendisine ait olduğunu zımnen ileri sürmüş olduğunun kabulü gerekir.
O halde, kamu malı orman ya da mera olmayıp, tarla olarak özel mülk niteliğinde tapuya kaydedilmesi gereken davaya konu taşınmaz kısmı üzerinde bulunan zeytin ağaçlarının, cinsi, adedi, arz üzerindeki dağılımı saptanıp, 3530 sayılı Zeytinciliğin Islahı Hakkındaki Kanuna göre özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olup olmadığı araştırılıp, sonucuna göre özel mülkiyete konu olabilecek türde bir muhtesat olduğunun anlaşılması halinde tapunun beyanlar hanesinde gösterilmesi gerekir.
Hal böyle olunca, yerel mahkemenin zilyetlik süresinin orman kadastrosunun kesinleşmesi tarihinden itibaren başlaması gerektiği ve 3402 sayılı Kadastro Yasasının 14 ve 17. maddelerinde öngörülen sürenin dolmadığı yönündeki belirlemesi doğru olmakla birlikte, Hazineye ait özel mülk niteliğindeki taşınmaz üzerinde bulunan muhtesatın tapunun beyanlar hanesine şerh edilmesinin gerekip gerekmediği yönünde araştırma yapılmadığından, mahkemenin kararının bu yönden bozulması gerekir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK: nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.3.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.