1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2004/7-327 K: 2004/348 T:9.6.2004


Taşınmaz mal kazanımına ilişkin koşulların lehine gerçekleştiği kişinin cebri icra tehdidi altında hazine tarafından istenen işgal tazminatını ödemesi, kira sözleşmesi yapması aleyhine yorumlanamaz.

Taraflar arasındaki “kadastro tespitinin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; D. Kadastro Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.1.2001 gün ve 1995/53-2001/1 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin 15.10.2002 gün ve 3103-4966 sayılı ilamıyla; (…Kadastro sırasında 180 ada 1 parsel sayılı 3026.20 m2 yüzölçümündeki taşınmaz vergi kaydına ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak E: T: adına tespit edilmiştir. Davacı Hazine davalı adına olan ve nizalı taşınmaza uygulanan tapu kaydının iptal edildiğini, davalıdan ecrimisil ve kira bedelleri alındığını ileri sürerek dava açmıştır. Mahkemece davanın kısmen kabulüne, teknik bilirkişinin düzenlediği 21.12.2000 tarihli haritalı raporda (A) harfi ile gösterilen 2493 m2.lik kısmının E: T: mirasçıları adına, aynı krokide (B) harfi ile gösterilen 533.20 m2.lik kesiminin Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm davacı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.

Dava ve temyiz konusu taşınmazın bilirkişi haritasında (A) harfi ile gösterilen 2493 m2.lik bölümünün davalı tarafın dayandığı tapu kaydının kapsamında kaldığı bu kaydın iptaline dair mahkeme kararının bulunmadığı ve bu kaydın halen geçerli olduğu gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de varılan sonuç dosya içeriğine uygun değildir. D. Sulh Hukuk Hakimliği’nin 16.3.1954 tarihli tapu sicil memurluğuna hitaben yazdığı yazıda 2493 m2 yüzölçümlü 15.2.1951 gün 12/10 sayılı C. oğlu E: T:’e ait tapu kaydının mahkemenin 15.3.1954 gün 1954/3-10 sayılı ilamı ile iptal edildiği bildirilmiş ve kaydına işaret olunması istenmiştir. Her ne kadar tapu kütüğünde bu hususun işlenip işlenmediği anlaşılamamış ve Sulh Hukuk Mahkemesi’nin kesinleşen kararı bulunamamış ise de daha sonra uzun yıllar E: T: tarafından hazineye işgal tazminatı ödenmiş 1990 yılında bu taşınmazı hazineden kiralamış daha sonra yine işgal tazminatı ödenmesi için yazı yazılmıştır. Hazineye işgal tazminatı ödenmiş ve özellikle aynı taşınmazla ilgili olarak hazine ile kira sözleşmesi yapılmış olması karşısında davalı tarafın miras bırakanı E: T:’in kendisine ait tapu kaydının iptal edildiğini bildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda temyiz konusu taşınmazın 2493 m2.lik bölümünün de hazine adına tesciline karar verilmesi gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek davanın reddine karar verilmesi isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı Hazine vekili, D. ilçesi, Hızırşah Köyü, 180 ada, 1 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespiti sırasında E: T: adına tespit edildiğini, tespitin isabetsiz olduğunu; esasen taşınmazı kapsayan 15.2.1951 tarih, 12/10 numaralı tapu kaydının Hazine tarafından Datça Sulh Hukuk Mahkemesinde açılan iptal davası sonunda 15.3.1954 tarih 1954/3 Esas, 1954/10 numaralı kararla iptal edildiğini, bu hususun Sulh Hukuk Mahkemesi’nce tapu memurluğuna bildirildiğini; kaydın terkininin istendiğini; 1978-1982 yılları arasındaki dönemde taşınmazın davalı tarafından fuzulen işgal edildiğini, 1983 yılında aynı taşınmazın Hazine tarafından E: T:’e 5 yıl süre ile kiralandığını; buna göre dava konusu taşınmaz üzerinde davalı ve mirasçıları yararına zilyetlikle mülk edinme koşullarının oluşmayacağını ileri sürerek 1 parselin E: T: adına yapılan tespitinin iptali ile davacı hazine adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı E: T: mirasçıları davaya cevap vermemişler, yerel mahkemece davalıların dayandıkları kaydın iptal edildiğine dair tapuda herhangi bir kayıt bulunmadığı, dayanak kaydın geçerliliğini devam ettirdiği, teknik bilirkişinin 21.12.2000 tarihli raporunda A harfi ile gösterilen bölümünün davalıların murisinin tapu kaydı kapsamında kaldığı, bu kısım bakımından tespitin doğru olduğu, B harfi ile gösterilen kayıt fazlası bölüm üzerinde ise davalıların murislerinin kiracı sıfatı ile zilyetliğinin söz konusu olduğu, malik sıfatıyla zilyet olmadığı, kazandırıcı zamanaşımı koşulları oluşmadığı gerekçesiyle davacının davasının kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm özel dairece yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmuştur.

Dava, zilyetlik nedeniyle davalı adına tespit ve tescil edilen tapunun iptali, davacı hazine adına tescili isteminden ibarettir.

Davaya konu taşınmaz, Türk Kanunu Medenisi madde 639/1 ve 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddeleri uyarınca davalı adına tespit edilmiştir. Dinlenen yerel bilirkişiler, tespit bilirkişileri, babası C. ve C.’in satış yoluyla temlikinden sonra davalılar murisi E:’in taşınmaza 50-55 yıldır zilyet olduğunu söylemişlerdir. E: T: adına 15.2.1951 tarih, 5 sıra noda kayıtlı tapu kaydı, ilçe idare kurulunun kararına dayanılarak idari yoldan oluşmuştur. Sulh Hukuk Mahkemesi’nce, tapu sicil müdürlüğüne yazılan 16.3.1954 tarih 954/3 sayılı yazıda, tapu kaydının iptaline karar verildiği, İcra İflas Kanunun 28.maddesi gereğince bu durumun kaydına işaret olunması bildirilmiştir. İptalin dayanağı dosya ve karar kartonu, bütün aramalara rağmen mahkemece bulunamamıştır. Bu durumda davalılar murisi adına idari yoldan tesis edilen tapunun hangi nedenle iptal edildiği anlaşılamamıştır.

Milli Emlak Memurluğu görevlilerince taşınmazın E: T: tarafından kullanılması nedeniyle 10.12.1982 tarihinde tespit yapılmış, tutanak tutulmuş, tutanakta adı geçenin 1978-1982 yılları arasında taşınmazı kullandığı belirtilmiştir. E: T: 28.1.1983 tarihinde kendisinden istenen ecrimisili ödemiş, 4.1.1983 tarihinde taşınmazı kiralamak için arazi kira istek beyannamesi vermiş, 2.12.1983 tarihinde hazine ile 5 yıllık kira sözleşmesi imzalamıştır.

Davalı E: T: ve mirasçıları dayanak tapunun iptal edildiği 1954 yılından sonra, davanın açıldığı tarihe kadar taşınmaz üzerindeki zilyetliklerini sürdürmüşlerdir.

Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun 713. maddesi her ne kadar mülkiyetin, kazanım koşullarının gerçekleştiği anda doğacağını amirse de dava tarihinde bu kanun henüz yürürlüğe girmediğinden uygulama yeri bulamaz. Dava tarihinde uygulanması gereken, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 4.12.1998 gün ve 1996/4 Esas ve 1998/3 Karar sayılı ilamıdır. Bu kararda, Türk Kanunu Medenisi’nin 639/1 maddesine göre verilen tescil kararının yapıcı, kurucu, yenilik doğuran bir karar olduğu ve mülkiyet hakkının bu kararın kesinleştiği anda kazanıldığı ilkesi vurgulanmıştır.

Önemle belirtelim ki uzun yıllardan beri bir taşınmaza malik sıfatıyla zilyet olan, gerek Türk Kanunu Medenisi’nin 639. maddesi gerekse Kadastro Yasası’nın 14 ve 17. maddelerindeki taşınmaz mal kazanımına ilişkin koşulların lehine gerçekleştiği kişinin cebri icra tehdidi altında Hazine tarafından istenen işgal tazminatını ödemesi, kira sözleşmesi yapması aleyhine yorumlanamaz. Çünkü kişi, hazine tarafından istenen işgal tazminatını ödemediği ve taşınmazın elinden alınacağı korkusuyla kira sözleşmesi yapmadığı takdirde hakkında Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun hükümleri uygulanacak ve ödeme yapmadığı, mal beyanında bulunmadığı durumda hapsen tazyik (hapis ile zorlama) yaptırımı ile karşı karşıya kalacaktır.

Davalılar murisinin amacı, taşınmazı elinde tutmak ve sahip olmaktır. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre davalılar murisi dayanak tapusunun iptal edildiği 1954 yılından sonra devletin hüküm ve tasarrufu altındaki iktisap edilebilir yer haline gelen taşınmazı kullanmaya devam etmiş, dava tarihinde 20 yıllık iktisap süresi fazlasıyla dolmuştur. Bu durumda anılan kişinin ecrimisil ödemesi, kira sözleşmesi yapması hazinenin üstün mülkiyet hakkını kabul ettiği anlamına gelmez. Mülkiyet hakkından vazgeçtiğini de göstermez. Bu durum bir kimse kendi aleyhinde beyanda bulunamaz ilkesine de aykırıdır. Nitekim Hukuk Genel Kurulu’nun 24.9.2003 gün 2003/8-592 E, 508 K ve 5.5.2004 gün, 2004/8-252 E, 257 K sayılı ilamlarında da aynı ilke vurgulanmıştır.

Ne var ki yerel mahkemece davalı yararına zilyetlikle iktisap koşullarının oluşması yönünde yapılan araştırma yetersizdir. Taraf tanıkları dinlenilmemiş taşınmaz üzerindeki ağaçların nitelikleri belirtilmemiştir. O halde mahallinde yeniden uzman bilirkişi vasıtasıyla keşif yapılmalı, tarafların gösterecekleri tanıklar dinlenilmeli, davalıların zilyetliklerini nasıl ve ne şekilde sürdürdükleri belirlenmeli, uzman bilirkişiden taşınmaz üzerindeki ağaçların yaşları, nitelikleri bakımından rapor alınmalı, davalı yararına zilyetlikle iktisap koşullarının bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde oluşup oluşmadığı saptanmalı, varılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının bozulması gerekmiştir. Sonuç: Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK:nun 429. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 9.6.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.