1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2004/8-366 K: 2004/362 T.16.6.2004


Davacının taşınmazı zamanaşımıyla iktisap etmesinin mümkün olmadığı, harici satışın da geçerli olmayacağı gerekçesiyle asıl davanın reddine; mülkiyet mutasarrıfına geçmediğinden hazinenin de son mirasçı sıfatıyla taşınmaza malik olması söz konusu olamayacağından davanın reddine kara verilmelidir.

Taraflar arasındaki “tapu iptali, tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; E. Asliye 1.Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine, birleştirilen davanın kabulüne dair verilen 3.10.2000 gün ve 1991/85 E,- 2000/374 K. sayılı kararın incelenmesi davacı ve müdahil Hazine vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 29.11.2001 gün ve 2001/5849-8636 sayılı ilamıyla; (…Davacı A. K, 415 ada, 38 parselin tapu kaydının iptali ile kendi adına, diğer davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü vekili dava konusu parselin tapu kaydının iptali ile Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tapuya tesciline karar verilmesini istemişlerdir.

Hazine vekili her iki davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece, davacı gerçek kişinin davasının reddine, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile diğer davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tesciline karar verilmesi üzerine hüküm davacı A.K. vekili ile müdahil Hazine vekili taraflarından temyiz edilmiştir.

Davacı A.K., dava konusu taşınmazın 1954 yılından bu yana zilyetliği altında bulunduğunu, kayıt malikinin öldüğünü, tapu kaydının intikal görmediğini, hukuki değerini yitirdiğini ileri sürerek kendi adına tesciline,

Vakıflar Genel Müdürlüğü vekili, dava konusu taşınmazın Hamdi Çelebi Vakfı’ndan olduğunu, mutasarrıfı M. oğlu M.T.’nin yitik bir kişi olduğunu, taşınmazın mülkiyetinin Vakıflar Genel Müdürlüğüne döndüğünü açıklayarak tapu kaydının iptali ile Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.

Ayrı ayrı açılan her iki dava birleştirilerek yargılama yürütülmüş ve sonuçlandırılmıştır. Uyuşmazlık konusu parsele ait kadastro beyannamesinde; Teşrinisani 313 tarih, 90 ve 91 numaralı tapu kayıtlarına dayanılarak İspanyol Tebaasından M.T oğlu B.M. T. ve müşterekleri adına 1.12.1939 tarihinde tespit edilmiş, beyanname ve ekleri komisyona gönderilmiştir. Komisyonca tesbitin iptali ile dava konusu taşınmazın ölü M. oğlu M. T. adına tesbitine karar verilmiş, bu tesbite dayanılarak sicil oluşmuştur.

Davacı gerçek kişi, MK.nun 639/2.maddesine, davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü 2762 sayılı Vakıflar Kanunu hükümleri uyarınca tapu kaydının iptali ile tescili isteğinde bulunmuşlardır. Kayıt malikinin kimliği ve Türkiye’yi terk etmesi bakımından yapılan inceleme noksandır. Az önce de açıklandığı üzere tespit ölü kişi adına yapılmıştır. Bundan ayrı, kadastro beyannamesine göre; kayıt malikinin geride mirasçı bıraktığı ve kadastro beyannamesinin ilgili sütununda mirasçıların isimlerinin yazıldığı ve imzalarının alınmış olduğu, ayrıca davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından açılan dosya arasındaki kayıt örneklerine göre kayıt malikinin mirasçılarının olduğu anlaşıldığına göre, adı geçen kişinin ve mirasçılarının Türkiye’yi terk ettikleri yolundaki mahkeme gerekçesi dayanaksız kalmaktadır. Tüm bu yönler göz önünde tutularak kayıt malikinin mirasçılık belgesinin taraflardan istenilmesi, davanın mirasçılarına yöneltilmesi, kendilerine usulen tebligat yapılması, adı geçen kişiler Türkiye’yi terk etmişler ise bu yerin İntikal Kanunları ve MK.nun 448.maddesi uyarınca Hazineye kalan yerlerden olup olmadığının araştırılması, ondan sonra uyuşmazlık hakkında hüküm kurulması gerekmektedir.

Davacı A.K.ile Hazine vekilinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle bozulmasına…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı vekili, 28.12.1981 tarihli dava dilekçesiyle Edirne, Merkez, Sabuni Mahallesi, 415 Ada, 38 Parsel sayılı taşınmazın (dükkan) davacı tarafından 1954 yılında haricen satın alındığını, bedelinin ödendiğini, vergilerinin de davacı tarafından ödendiğini, 20 yıldan beri çekişmesiz aralıksız malik sıfatıyla kullanıla geldiğini, tapu kaydının hukuki kıymetini kaybettiğini ileri sürerek MK.nun 639/2. maddesi uyarınca tapunun iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı M. T. adına çıkarılan dava dilekçesi kendisine tebliğ edilememiş, davacı davada Sulh Hukuk Mahkemesi’nce tayin edilen kayyım vasıtasıyla temsil edilmiştir.

Hazine vekili davaya müdahale etmiş, dava konusu 38 parsel maliki M. T. oğlu M.’nin kaçak ve yitik kişilerden olduğunu, taşınmazın Devlete intikal ettiğini, davacı tarafından zilyetlik yoluyla iktisabının mümkün olmadığını ileri sürmüş, davanın reddini savunmuştur.

Davacı vekili daha sonra 38 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki binanın 1955 yılında yandığını, yerine davacının yeniden bina inşa ettiğini, bilirkişi raporuyla binanın değerinin arsadan daha kıymetli olduğunun belirlendiğini, MK.650.maddesi uyarınca adına tescile karar verilmesini ileri sürerek ıslah talebinde bulunmuştur.

Yerel mahkemece davanın kabulü yönünde davacı yararına kurulan hüküm, Özel Dairece kayıt maliki M. T.’nin ölüp ölmediği, ölmüş ise mirasçılarının kimlerden ibaret olduğunun belirlenmesi, husumetin mirasçılarına yöneltilmesi, mirasçı bırakmadan ölmesi halinde MK.nun 448. maddesi uyarınca terekenin Hazine’ye intikal edeceği hususu üzerinde durulması, malikin uyruğunun göz önünde tutulması gerekçesiyle bozulmuştur.

Yerel mahkemece dinlenen 1329 doğumlu tanık N. A. ve 1338 Doğumlu tanık İ. K., musevi vatandaş M. T.’nin 50-55 yıl önce ülkeden ayrıldığını, kendisini ve karısını çok iyi tanıdıklarını, çocukları olmadığını beyan etmişler, yerel mahkemece bu kez kaçak ve yitik kişi olan kayıt malikinin mallarının MK.nun 448. maddesi uyarınca hazineye intikal edeceği, taşınmazın hazine adına tesciline karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile ispat edilemeyen davanın reddine, müdahil hazinenin davasının kabulüne karar verilmiş, hüküm Özel Dairece hazineye, mirasçı bırakmadan ölen M.’nin öldüğüne dair belge ibraz etmesi için mehil ve imkan verilmesi, gerçekten mirasçı bırakmadan ölmüş ise zilyetlikle kazanma mümkün olamayacağından davanın reddedilmesi, aksi taktirde mirasçılarının tespiti ile davanın onlara yöneltilmesi, onların huzuru ile uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmesi gerekçesiyle bozulmuştur.

Vakıflar Genel Müdürlüğü 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 4.9.1992 tarihinde açtığı davada çekişmeli 38 parsel sayılı 72,50 m2 miktarındaki taşınmazın mutasarrıfının aslen İspanyol tebalı M.T. oğlu M. olduğunu, taşınmazın Hamdi Çelebi vakfından geldiğini, mutasarrıfının sadece tasarruf hakkı bulunduğunu, asıl malikin vakfı olduğunu, maluliyet ve metrukiyet durumlarının vakfı ilgilendirdiğini, intikal Kanunları ve 2762 sayılı Yasa (ve değişik 2888) sayılı Yasaların bu durumda taşınmazın vakfa rücu edeceğine amir olduğunu ileri sürerek taşınmazın Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiş, anılan dosya, hukuki ve fiili irtibat nedeniyle görülmekte olan dava dosyasıyla birleştirilmiştir.

Hazine vekili, E: 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nden alınan hazinenin son mirasçı olduğuna ilişkin 1994/374 E, 1999/688 Karar sayılı veraset ilamını ibraz etmiş, Yerel Mahkemece davacının taşınmazı zamanaşımıyla iktisap etmesinin mümkün olmadığı, harici satışın da geçerli olmayacağı gerekçesiyle asıl davanın reddine, dinlenen tanık beyanlarıyla tapu malikinin 1935 yılından önce ülkeyi terk ettiği, mülkiyet mutasarrıfına geçmediğinden Hazinenin son mirasçı sıfatıyla mülk edinmesi mümkün olmadığı, 2762 sayılı Yasa uyarınca mülkiyet vakfına intikal ettiğinden vakıfların davasının kabulüne, 38 parsel sayılı taşınmazın davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kayıt ve tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı ve müdahil Hazine vekilince temyiz edilmiş, özel dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

743 sayılı Medeni Kanunun 639/2. maddesi “Tapu sicilinde maliki kim olduğu anlaşılamayan veya 20 sene evvel vefat etmiş, yahut gaipliğine hüküm verilmiş bir kimsenin uhdesinde mukayyet olan bir gayrimenkulü aynı şerait altında yedinde bulunduran kimse dahi o gayrimenkulün mülkü olmak üzere tescilini talep edebilir..” hükmünü içermektedir.

Dosyadaki bilgi ve belgelere göre tapu malikinin mirasçı bırakmadan öldüğü, mirasının tamamının hazineye kaldığı Edirne 2.Sulh Hukuk Mahkemesinin 1994/374 E, 1999/688 Karar sayılı ilamı ile sabit olduğundan, böyle bir taşınmazın zamanaşımıyla kazanılması mümkün değildir.

Eski hukukumuzda vakıf malı olan taşınmazların, mutasarrıflarının mirasçı bırakmadan ölmeleri halinde mahlülen vakfına dönmeleri asıldır. Ancak Medeni Yasa’nın kabulünden sonra eski vakıf mülkiyet durumunun hukuk sistemine uydurulma zorunluluğu doğmuş, bu amaçla 2762 sayılı Vakıflar Yasası yürürlüğe konmuş, eski mülhak ve mazbut vakıflar yeni bir statüye kavuşturulmuştur. Söz konusu Yasası’nın 29. maddesi ile bir vakıf taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkı, kuru mülkiyet hakkı (rekabe) ayrımına son verilmiş, tam mülkiyetin mutasarrıfına nasıl geçeceği hükme bağlanmıştır.

Hemen belirtilmek gerekir ki, bu yasal düzenlemeden sonra yeni hukukumuzda koşulların gerçekleşmesi ile tam mülkiyete sahip olan mutasarrıfın ölmesi halinde mirası Medeni Yasa’nın intikal hükümlerine göre mirasçılarına geçmekte, mirasçısı bulunmuyorsa aynı yasanın 448.maddesi uyarınca terekesi son mirasçı sıfatıyla Hazineye kalmaktadır.

Ne var ki, yasa koyucu bu gibi hallerle öncesi vakıf olan taşınmazların vakfına (aslına) dönmesini uygun görmüş, bazı ayrıcalıklar dışında hazineye intikal yolunu kapatmak istemiştir. 24.09.1983 günü yürürlüğe giren 2888 sayılı Yasa’nın 2.maddesi, 2762 sayılı Yasa’nın 29.maddesini değiştirmekle kalmamış, ikinci bir fıkra ekleyerek mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazlarda maliklerin bu yasanın yayımı tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla hazineye intikal edip de bu husus tapu kaydına işlenmiş bulunanlar ayrık bırakılarak, işlenmemiş olan taşınmazların mahlülen vakfına rücu edeceğini hükme bağlamıştır. O halde 2888 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce son mirasçı olarak hazineye intikal edip, tapuda hazine üzerine tescil edilen taşınmazlar, yasada öngörülen ayrıcalıkları teşkil ettiğinden mülkiyetin vakfa dönmesine yasal olarak yoktur.

Somut olayda her ne kadar dava konusu 38 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak 1.12.1939 tarihinde düzenlenen ve 5.6.1941 tarihinde kesinleşen kadastro tutanağında, revizyon gören Teşrini Sani 313 tarih, 90 ve 91 no’lu tapu kayıt maliki M. oğlu M. T.’nin mirasçıları yazılmış ise de tarafların iddia ve savunmalarına, dinlenen tanık beyanlarına göre, Hamdi Çelebi Vakfından gelen taşınmazın, mutasarrıfı M. T’nin 1935 yılından önce ülkeyi terk ettiği, tutanağın düzenlendiği sırada ölü olduğu, mirasçısının bulunmadığı anlaşılmaktadır.

İcarateynli veya mukataalı vakfın asıl maliki mutasarrıfı değil, vakıf tüzel kişiliğidir. Mutasarrıf adına yapılan kayıt, mülkiyete değil, tasarrufa delalet eder. Nitekim 2762 sayılı Yasa’nın 29. maddesine ek fıkra getiren 2888 sayılı Yasa gereğince dava konusu taşınmazın Hazineye intikal etmesi, bu hususun tapuya işlenmesi söz konusu değildir.

Kayıt maliki M. T.’nun 1939 yılında yapılıp 5.6.1941 tarihinde kesinleşen kadastro tespiti sırasında ölü olduğu, tanık beyanlarıyla 1935 yılından önce ülkeyi terk ettiği, bu hususun Hazine vekilinin de kabulünde olduğu tüm dosya içeriği ile saptandığına göre yukarda açıklanan yasal düzenleme karşısında vakfın mülkiyetinin mutasarrıfı M. T.’ye intikal ettiğini söyleyebilme olanağı bulunmamaktadır. Mülkiyet mutasarrıfına geçmediğinden Hazinenin de son mirasçı sıfatıyla taşınmaza malik olması söz konusu olamaz.

Yukarıda açıklanan olgulara dayanılarak yerel mahkemenin direnme kararı yerinde görülerek onanması gerekmiştir.

Sonuç: Müdahil Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 16.6.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.