1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2006/14-264 K: 2006/237 T.26.4.2006


Orman içerisinde fiili yollar bulunduğu saptansa dahi, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 17. Maddesi uyarınca, bu konudaki yetkinin orman bakanlığına ait olması nedeniyle, davacının öncelikle anılan hükümde öngörülen prosedür çerçevesinde, anılan yollardan yararlandırılması için Orman Bakanlığı’na başvurması gerekir; bu istem reddedilirse, ret işleminin iptali istemiyle açılacak dava idari yargıda görülür.

Taraflar arasındaki “geçit hakkı tesisi” davasından dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; P. Asliye 2. Hukuk Mahkemesi’nden verilen 4.5.2005 gün ve E: 2004/467, K: 2005/148 sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan çıkan 30.11.2005 gün, 2005/14-638 Esas, 2005/689 karar sayılı ilamın karar düzeltme yoluyla incelenmesi davalılardan Hazine vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulu’nca dilekçe, düzeltilmesi istenilen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava geçit hakkı istemine ilişkindir. Davacı S. S. Ç. Doğa Konut Yapı Kooperatifi vekili, başlangıçta Hazine’ye ait iken gerçek kişilere satılan ve en son satış yoluyla davacı kooperatif adına tapuya tescil edilen 850 parsel sayılı taşınmazın ormanla çevrili olması nedeniyle genel yola çıkışının bulunmadığını, bu nedenle Orman İdaresinden lüzumlu geçit hakkı istenildiğini, bu isteğin reddedildiğini; taşınmazı önceki maliklere satanın da, yolu vermeyenin de Hazine olduğunu, iyiniyetli başvurulardan sonuç alınamadığını ileri sürerek, çevresindeki diğer taşınmazlardan en uygun yerden geçit hakkı kurulmasına; geçit var ise korunmasına karar verilmesini istemiştir.

Davalı Orman İdaresi vekili, ormanların mülkiyetinin, işletilmesinin, idare ve gözetiminin Devlet’e ait olduğunu; Devlet ormanlarında izin ve irtifak hakkı tesisinin 6831 sayılı kanunun 17. maddesinde özel olarak düzenlendiğini, uyuşmazlığa özel hukuk hükümlerinin uygulanamayacağını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Davalı Hazine vekili, davacının taşınmazın genel anlamda yola çıkışın olmadığını bilerek taşınmazı satın aldığını, dava dilekçesinde geçit hakkı istenen parsellerin de gösterilmediğini, geçit hakkı verilmesini gerektiren koşulların oluşmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Yerel Mahkeme; davacıya ait 850 numaralı parsele orman parseli olan 938 numaralı parsel dışında başkaca komşu parsel bulunmadığı, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin kararlılık kazanmış içtihatlarına göre, mera ve ormanlar aleyhine zorunlu geçit hakkı tesisinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş; bu karar 14. Hukuk Dairesince ve aynı yöndeki direnme kararı da, davacı vekilinin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunca bozulmuştur.

Davalılardan Hazine vekili, Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamıyla ilgili olarak karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

Hukuk Genel Kurulu’nun karar düzeltme istemine konu edilen kararının gerekçe ve sonuç bölümleri, aşağıdaki gibidir:

“… H- GEREKÇE: Dava, Türk Medeni Kanunu’nun 747. maddesine dayalı geçit hakkı kurulması istemine ilişkindir.

Bir geçit isteminin çözüm ve sonuçlandırılmasında gözönünde tutulması gereken genel ilkeleri şöyle belirlemek mümkündür:

Geçit hakkı davalarını, genel yola bağlantısı olmayan veya yolu bulunmasına rağmen mevcut bu yol ile ihtiyacı karşılanmayan tapulu taşınmaz maliki açabilir.

Bunlardan ilkine mutlak geçit ihtiyacı veya geçit yoksunluğu, ikincisine nispi geçit ihtiyacı veya geçit yetersizliği denilebilir.

Geçit ihtiyacı olan kişi, davasını öncelikle taşınmazların önceki mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun taşınmaz malikine karşı ve daha sonra bundan en az zarar görecek olana yöneltilmesi gerekir.

Geçit hakkı verilmesi isteğine ilişkin davalarda, bu hak taşınmaz leh ve aleyhine kurulacağından, leh ve aleyhine geçit istenen tapulu taşınmaz maliklerinin tamamının davada yer alması zorunludur. Ancak, yararına geçit istenen taşınmazın müşterek mülkiyete konu olması halinde, paydaşlardan bir ya da bir kaçı dava açabilir.

Ülkemizde arazi düzenlemesinin sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması ve her taşınmazın doğrudan yol ihtiyacının karşılanmamış bulunması, geçit davalarının kaynağını oluşturmaktadır. Mahkemece uygun geçit yeri saptanırken öncelikle taraf yararlarının gözetilmesi ilkesi gözönünde tutulmalıdır. Geçit hakkı, taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak hakkı olmakla birlikte, bir anlamda özünü komşuluk hukukundan almaktadır denilebilir. Bunun doğal sonucu olarak da yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri de esas alınmalıdır.

Geçit gereksiniminin nedeni, taşınmazın niteliği ile bu gereksinimin nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı, davacının sübjektif arzularına göre değil objektif esaslara göre belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakarlığın denkleştirilmesi prensibi de gözetilmelidir.

Bu nedenlerle de bir taşınmaz için 2,5-3 metre genişliğindeki bir yolun yeterli olacağı kabul edilmelidir.

Davacı yararına tesis edilen geçidin, genel yola kesintisiz ulaşması sağlanmalıdır.

Saptanan geçit nedeniyle yükümlü taşınmaz malikine ödenmesi gereken bedel de yine objektif kriterlere, taşınmazın niteliğine göre atanacak bilirkişiler aracılığı ile saptanmalıdır. Saptanan bu bedel, hükümden önce depo ettirilmeli, böylece geçit bedelinin geç ödenmesinden doğabilecek sakıncalara meydan verilmemelidir. Aksinin kabulü, maddenin amacı ile de çelişir.

Kurulan geçit hakkının Medeni Kanunun 748/3. maddesi uyarınca Tapu Siciline kaydı da gereklidir.

Davanın niteliği gereği yargılama giderleri de davacı üzerinde bırakılmalıdır.

Geçit hakkına ilişkin ana ilkeler bu olmakla birlikte eldeki dava özellik taşıyan bir durum arz etmektedir. Şöyle ki: Yararına geçit kurulması istenilen davacıya ait 850 parselin dört tarafı hazine adına orman niteliği ile kayıtlı 938 parsel ile çevrili olup, genel yol ile bağlantısı bulunmadığı sabittir. Mutlak geçit ihtiyacı içersindedir. İstemi bu mutlak gereksinim nedeniyle aşağıda açıklanacak hususlar çerçevesinde çözüme kavuşturulmalıdır.

Özel Daire bozmasında da vurgulandığı üzere davacıya ait taşınmazı dört bir yandan çevreleyip kuşatan, orman vasfıyla Hazine adına kayıtlı 938 parsel üzerinde orman yönetimince gereksinimleri karşılamak üzere açılmış eylemli yollar bulunabilir. Nitekim davacı da bu tür yolların varlığından söz etmektedir.

Bunun yanı sıra bu orman parselinin çevresinde genel yol ile özel mülkiyete konu taşınmazlarda bulunabilir. Veyahut da ormanı çevreleyen özel mülkiyete konu taşınmazların ötesinde genel yol olabilir.

Bu nedenlerle mahkemece öncelikle, 938 sayılı orman parseli ile çevresindeki taşınmazları içeren pafta getirtilmeli, mahallinde yapılacak keşifte orman içindeki fiili yollar; çevreleyen özel mülkiyete konu parseller, bu parsellerden genel yola cepheli olanlar belirlenip, orman yönetiminden davacının hangi eylemli yoldan yararlanabileceği sorulup saptandıktan sonra bu cevapta dikkate alınıp yukarıdaki genel ilkeler gözetilmek suretiyle, ormana komşu sair taşınmazlardan genel yola kadar olan ulaşım olanağı araştırılmalı ve buna göre bir sonuca gidilmelidir.

Yerel mahkeme kararı yukarıda açıklanan nedenlerle ve Özel Daire kararındaki sebeplerle bozulmalıdır.

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK’nın 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 30.11.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.”

Davalı Hazine vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Hukuk Genel Kurulundaki görüşmede şu sonuca varılmıştır:

Davacıya ait 850 parsel sayılı, 43.142 metrekare mesahalı ve tarla vasıflı taşınmazın dört bir tarafının, Devlet Ormanı vasfıyla Hazine adına kayıtlı 1.581.816,75 metrekare mesahalı 938 parsel sayılı taşınmaz ile çevrili olduğu çekişmesizdir.

Görülmekte olan davada, Devlet ormanı vasıflı 938 parsel sayılı taşınmazdan geçit hakkı tesisi istenilmiştir.

Yargıtay Hukuk Dairelerinin ve Hukuk Genel Kurulu’nun kararlılık kazanmış uygulamasına göre, mera ve ormanlardan zorunlu geçit tesis edilemez. Esasen, gerek Özel Daire bozma ilamında ve gerekse düzeltilmesi istenilen Hukuk Genel Kurulu kararında, aksi yönde bir benimseme de mevcut değildir: Her iki ilamda da, davacının zorunlu geçit ihtiyacı içerisinde olduğu belirtilmekle birlikte, taşınmazın dört bir tarafının Devlet ormanıyla çevrili bulunmasından dolayı, davacı lehine ormandan geçit hakkı tesis edilemeyeceği gerçeğinden hareket edilip; davacı tarafça ileri sürülen şekilde orman içerisinde fiili yollar bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiğine işaret edilmiştir. Başka bir ifadeyle, her iki ilam da, Devlet ormanından zorunlu geçit hakkı tesisi sonucunu öngörmemektedir; sadece, eğer varsa ve hukuken olanaklı ise, orman içerisindeki fiili yollardan herkes gibi davacının da yararlanabileceği belirtilmiştir.

Ancak, karar düzeltme istemi üzerine yeniden yapılan inceleme ve değerlendirmede şu sonuca varılmıştır.:

Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nun bozma ilamında da işaret edilen şekilde bir inceleme ve araştırma yapılıp, Devlet ormanı içerisinde fiili yollar bulunduğunun saptanması ve buna dayalı olarak davacı kooperatifinin bu fiili yol veya yollardan yararlanma hakkına sahip olacağı benimsenmek suretiyle bir hüküm kurulması halinde; böylesi bir hüküm, sonuç itibariyle Devlet ormanından zorunlu geçit hakkı tesisi anlamına gelecektir ki, yukarıda açıklandığı üzere buna hukuken olanak yoktur.

Öte yandan, yine karar düzeltme istemine konu Hukuk Genel Kurulu kararında yapılması gereğine işaret edilen araştırmanın sonucunda, orman içerisinde fiili yollar bulunduğu saptansa dahi, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca, bu konudaki yetkinin Orman Bakanlığına ait olması nedeniyle, davacının öncelikle anılan hükümde öngörülen prosedür çerçevesinde, anılan yollardan yararlandırılması için Orman Bakanlığı’na başvurması gerekeceği açıktır. Bu istemi reddedilirse, davacı, ancak ret işleminin iptali istemiyle bir dava açabilecektir. Böylesi bir davanın ise, adli yargının değil; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-a maddesi uyarınca idare mahkemelerinin görevi içerisinde bulunduğunda da kuşku yoktur.

Bu durumda, Yerel Mahkemenin aynı yöndeki direnme gerekçesi usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır.

Ne var ki, temyiz aşamasında zuhulen direnme hükmünün bozulmasına karar verilmiş olduğu, karar düzeltme istemi üzerine yeniden yapılan inceleme sonucunda anlaşıldığından; Hukuk Genel Kurulu’nun bozma kararının kaldırılmasına, direnme kararının onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan gerekçeyle; Davalı Hazine vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüne, Hukuk Genel Kurulu’nun 30.11.2005 gün ve 2005/14-638 esas, 2005/689 karar sayılı bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkemenin temyize konu direnme kararının ONANMASINA, harcın davacıdan alınmasına ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından, 26.4.2006 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.