Bütünleyici parçanın (muhtesat) arzın paydaşlarına (ortaklarına) değil de üçüncü şahsa ait olduğunun anlaşılması halinde bu kimseyi muhtesat sahibi olarak davaya dahil etme ve ona satış bedelinden pay verme mümkün değildir.
Taraflar arasındaki “izale-i şüyu” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal Sulh 2.Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 07.07.2004 gün ve 2003/1031-2004/782 sayılı kararın incelenmesi davalı Vakıflar İdaresi vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6.Hukuk Dairesinin 13.12.2004 gün ve 2004/8561-9087 sayılı ilamı ile; (…Uyuşmazlık, bir adet taşınmazın paydaşlığının giderilmesine ilişkindir. Mahkemece taşınmazın satışına karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde, tarafların dava konusu edilen 13 No’lu parsele birlikte malik olduklarını, üzerindeki binanın müvekkili tarafından yapıldığını belirterek, taşınmazın satışı suretiyle paydaşlığın giderilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, taşınmazın 3/4 payının Atik Sultan Vakfı’na ait olduğunu, mazbut vakıf sebebiyle idarenin %20 taviz bedelinin ödenmesini, satış kararı verilmesi halinde de idarenin satış hissesinin belirlenmesini talep etmiştir.
Paydaşlığın (ortaklığın) satış yoluyla giderilmesi halinde dava konusu taşınmaz üzerinde bina, ağaç vs. gibi bütünleyici parça (muhtesat) varsa bunların arzla birlikte satılması gerekir. Ancak muhtesatın bir kısım paydaşlara (ortaklara) ait olduğu konusunda tapuda şerh varsa veya bu hususta tüm paydaşlar (ortaklar) ittifak ediyorlarsa ve muhtesat arzın değerinde bir artış meydana getiriyorsa, bu artışın belirlenmesi için dava tarihi itibariyle arzın ve muhtesatın değerleri ayrı ayrı tespit edilir. Belirlenen bu değerler toplanarak taşınmazın tüm değeri bulunur. Bulunan bu değerin ne kadarının arza, ne kadarının muhtesata isabet ettiği oran kurulmak suretiyle belirlenir. Satış sonunda elde edilecek bedelin bölüştürülmesi de bu oranlar esas alınarak yapılır. Muhtesata isabet eden kısım muhtesat sahibi paydaşa, geri kalan bedel ise payları oranında paydaşlara (ortaklara) dağıtılır.
Bütünleyici parçanın (muhtesat) arzın paydaşlarına (ortaklarına) değil de üçüncü şahsa ait olduğunun anlaşılması halinde bu kimseyi muhtesat sahibi olarak davaya dahil etme ve ona satış bedelinden pay verme mümkün değildir.
Olayımıza gelince; dava konusu edilen ve satışına karar verilen 13 No’lu parsel üzerinde bulunan 20 kapı No’lu zemin + üç normal katlı binanın davacıya ait olduğu hususu uyuşmazlık konusu değildir. Ancak yerinde yapılan keşif sonrasında düzenlenen 19.01.2004 tarihli bilirkişi raporunda taşınmazın zemin değeri hesaplanırken parselin konumu piyasa koşulları ve emsaller itibariyle m2’sinin 400.000.000 TL, 10.05.2004 tarihli bilirkişi raporunda ise aynı gerekçelerle 200.000.000 TL olduğu belirtilmiş, mahkemece oran kurulurken 10.05.2004 tarihli bilirkişi raporu esas alınmıştır. Bilirkişi raporları arasındaki taşınmazın arsa değerine ilişkin çelişki giderilmeden oran kurularak satış kararı verilmesi doğru olmadığı gibi, satıştan elde edilecek bedelin %20’sinin taviz bedeli olarak davalı Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne verilmemesi de hatalı görüldüğünden hükmün bozulması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI: Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Dava, izale-i şüyu istemine ilişkindir.
Davacı, müşterek mülkiyete konu taşınmazda 1/4 pay sahibi gerçek kişi olup, davalı aynı taşınmazda 3/4 pay sahibi Atik Valide Sultan Vakfı Mütevelli Heyetine izafeten Vakıflar Genel Müdürlüğü adına İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğüdür.
Davacı ortaklığın satış suretiyle giderilmesini, satışın önce hissedarlar arasında yapılmasını, olmadığı takdirde üçüncü kişilerin iştirakini, taşınmaz üzerindeki muhtesatın davacı tarafından yapıldığı dikkate alınarak paylaşımın yapılmasını istemiştir.
Davalı yan diğer cevap hakları saklı kalmak üzere paylaşım sırasında mazbut vakıf vasfı da nazara alınarak gayrimenkul mükellefiyeti mahiyetindeki taviz alacaklarının taşınmazın satış tarihindeki değerinin %20’si nisbetinde hesaplanarak, vakıf adına ödenmesini, bunun dışında idarenin satış hissesinin ayrıca belirlenmesini istemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne, taşınmazın satışı suretiyle ortaklığın giderilmesine, elde edilecek bedelin taşınmaz üzerindeki muhtesatın davacıya ait olduğu anlaşılmakla 10.05.2004 tarihli bilirkişi raporunda (ki raporda taviz bedeline ilişkin bir açıklama ya da değerlendirme yoktur) belirtilen oranlara göre taraflara dağıtılmasına, ..karar verilmiş; davalı tarafça temyiz edilmiştir.
Özel Dairece; “..bilirkişi raporları arasında taşınmazın arsa değerine ilişkin çelişki giderilmeden oran kurularak satış kararı verilemesi doğru olmadığı gibi, satıştan elde edilecek bedelin %20 sinin taviz bedeli olarak davalı Vakıflar Bölge Müdürlüğüne verilmemesi de hatalı görüldüğünden” gerekçesiyle hüküm bozulmuş; mahkemece bozma sonrası dosyada daha önce de bulunan tapu kaydı taviz şerhinin varlığı yönünden yeniden getirildikten sonra bilirkişi raporları yönünden bozma nedenine uyulmuş; taviz bedeli yönünden önceki kararda direnilmiştir.
Davalı vekili hükmü temyize getirmektedir. Mahkemece araştırmaya yönelik bozmaya uyulup, sadece taviz bedeli yönünden direnilmiştir.
1- Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; satıştan elde edilecek bedelden davalı vakfa taviz bedelinin verilip verilmeyeceği, noktasındadır.
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle dosyada bulunan tapu kaydı kapsamlarından tapuda vakıf lehine şerh bulunmadığının anlaşılması karşısında taviz bedeline hükmedilemeyeceğinin açık bulunmasına göre, taviz bedeli yönünden usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
2- Bozmaya uyularak verilen karara yönelik temyize gelince; Mahkemece, bozma ilamının “bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden hüküm kurulmasının doğru olmadığına ilişkin” bölümüne açıkça uyularak verilen karar yeni hüküm niteliğinde bulunmasına göre bu yöne ilişen temyiz itirazlarının Özel Dairesince incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesi gerekir.
SONUÇ: Davalı Vakıflar İdaresi vekilinin; 1- Direnmeye konu taviz bedeli yönünden temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda (1). maddede açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 2- Yukarıda (2). maddede açıklanan yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 6.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 24.05.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.