1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2006/5-291 K: 2006/267 T: 203.05.2006


Kamulaştırmasız el koyma nedeniyle bedel davalarında, Kamulaştırma Kanunu’nun bedel tespitine ilişkin hükümleri kıyasen uygulanmakla birlikte, geçerli kabul edilen ilk bilirkişi raporuna tarafların itiraz etmeleri halinde, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması olanaklı değildir.

Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Kartal Üçüncü Asliye Hukuk Mahkemesi)’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.10.2003 gün ve 2002/844-2003/790 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi nin 20.09.2004 gün ve 8726-8576 sayılı ilamı ile, (…Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Mahkemece bilirkişi incelemeleri yaptırılmıştır. Dava konusu taşınmazın arsa niteliğinde kabulü ile emsal karşılaştırması yapılarak değer biçilmesi yöntem itibariyle doğrudur. Ancak;

Aynı bölgeden Dairemize intikal eden dava dosyalarında taşınmazın niteliği, özellikleri de dikkate alındığında m2 birim bedelinin, değerlendirme tarihi itibariyle 200.000.000 TL’yi geçemeyeceği gözetilmeden, daha yüksek değer biçen bilirkişi kurulu raporu doğrultusunda fazla bedele hükmedilmesi doğru görülmemiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili; tapuda müvekkilinin paydaş olduğu İstanbul ili, Kartal ilçesi, Şamandıra mahallesi 6829 ada 11 parsel sayılı ve arsa niteliğindeki taşınmaza davalı idarece yol yapılmak suretiyle kamulaştırmasız el atıldığını ileri sürerek, 46.161.000.000 TL kamulaştırmasız el koyma karşılığının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı idare vekili; talep edilen bedelin çok yüksek olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemenin, “arsa niteliğindeki taşınmaza 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 11/3-g maddesi uyarına emsal karşılaştırması yapılarak metrekarede 250.000.000 TL değer biçen bilirkişi kurulu raporlarının usul ve yasaya uygun olduğu” gerekçesiyle “davanın kısmen kabulüne” dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Mahkemece “dava konusu taşınmazla aynı bölgede bulunan taşınmazlara metrekarede 200.000.000 TL değer biçildiğine ilişkin dosyada bilgi ve belge bulunmadığı gibi, aksine aynı yerde bulunan bir başka taşınmaz için biçilen 250.000.000 TL/m2 bedel esas alınmak suretiyle hükmedilip kesinleşen karar gözönüne alındığında, dava konusu taşınmaz için takdir edilen bedelin çevre parsellerle de uyumlu olduğunun anlaşıldığı” gerekçesiyle direnme karan verilmiştir.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık; kamulaştırmasız el koyma karşılığının, arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırması sonucu 250.000.000 TL/m2 değer biçen bilirkişi kurulu raporu esas alınarak mı, yoksa bozma ilamında işaret edilen, aynı bölgeden temyizen intikal eden dava dosyalarında belirlenen bedeller gözönüne alınarak en fazla 200.000.000 TL/m2 değer üzerinden mi hüküm altına alınması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği ve 16.05.1956 gün 1/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, usulü dairesinde verilmiş bir kamulaştırma kararı olmadan ve bedeli ödenmeden taşınmazına el konulan kimse, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, değer karşılığının verilmesini de isteyebilir.

Kamulaştırmasız el atma halinde kamu kurumu, Kamulaştırma Ka-nunu’na uygun hareket etmeden, ferdin malını elinden almış olması sebebiyle kanunsuz bir harekette bulunmuş durumdadır. Bu bakımdan dava, mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde meydana gelen zararın tazmini davasıdır. (11.02.1959 gün E: 1958/17 K: 2 1959/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gerekçesinden)

Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, kamulaştırmasız el koyma olgusunun kabul edilebilmesi için, kamulaştırma ile el koyma yetkisi kendisine tanınmış olan gerçek veya özel ve kamu tüzelkişiliği olan kimsenin, kamu yararı gerektirdiği için el koymuş olması gerekir. (Ali Arcak – Edip Doğrusöz, Kamu-laşbrmasız Elkoyma, Ankara 1992, S: 20)

Kamulaştırmasız el koyma nedeniyle ister el atmanın önlenmesi davası, isterse yer bedeli veya tazminat ya da ecrimisil davası açılmış olsun, davacının iddiasının araştırılması bilirkişi incelemesine bağlıdır.

Bu noktada, bilirkişilerin taşınmazın değerinin tespitine ilişkin değer biçme esaslarını düzenleyen herhangi bir yasal düzenleme mevcut değildir.

Ancak, öteden beri Yargıtay İçtihatlarında kamulaştırma hukukunda olduğu gibi, Kamulaştırma Kanunu’nun 11. maddesinde öngörülen emsal incelemesindeki ilkeler aranmaktadır. (Üçüncü Hukuk Dairesi 16.03.1976 gün E: 1813 K: 2 2654; Dördüncü Hukuk Dairesi 10.02.1972 gün E: 10300 K: 2 1001; Yargıtay 5. Hukuk Dairesi , 14.11.1985 gün E: 11780 K: 2 12446)

2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun değer tespiti esaslarını düzenleyen 11. maddesinde; Taşınmazın cins ve nevinin, yüzölçümünün, kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurların, her unsurun ayrı ayrı değerinin, vergi beyanının, kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerinin, özellikle arsalarda kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerinin ve bedelin tespitinde etkili olacak değer objektif ölçütlerin esas alınarak taşınmaz bedelinin takdiri gerektiği öngörülmüştür. Kanunun lafzı ve ruhu gözönüne alındığında; ana ilke, taşınmazın gerçek değerinin tespit edilmesidir.

16.05.1956 gün ve 1/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, taşınmazına el konulan kimse, mülkiyet hakkının kamu tüzel kişiliğine devrine razı olarak, taşınmaz malın bedelini dava ettiği takdirde ödenecek bedel, taşınmazın dava tarihindeki değeri olacaktır. Dolayısıyla kamulaştırmasız el koyma nedeniyle tazminat davalarında da amaç, taşınmazın gerçek değerinin tespiti olup, kamulaştırma ile denklik sağlanabilmesi için Kamulaştırma Kanunu’nun değer tespitine ilişkin hükümleri uygulanmalıdır.

Bundan ayrı, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu Tasarısı gerekçesinde, 11. maddede sayılan ölçütlerin Anayasa’nın 46. maddesindeki unsurlar gözö-nünde tutularak düzenlendiği belirtildiğinden, kamulaştırmasız el koyma nedeniyle bedel davalarında 11. maddedeki esaslara göre bedel tespitinin taraflar açısından Anayasal güvence teşkil edeceği açıktır.

Önemle vurgulanmalıdır ki, kamulaştırmasız el koyma nedeniyle bedel davalarında Kamulaştırma Kanunu’nun bedel tespitine ilişkin hükümleri kıya-sen uygulanmakla birlikte; geçerli kabul edilen ilk bilirkişi raporuna tarafların itiraz etmeleri halinde, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması olanaklı değildir. (YHGK’nın 05.05.2004 gün E: 2004/5-270 K: 2 2004/261 sayılı karan)

Tüm açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde; hükme dayanak yapılan ve dava konusu taşınmaza metrekarede 250.000.000 TL değer biçen ilk bilirkişi kurulu raporu gerekçeli olup, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 11. maddesinde öngörülen ilkeler esas alınarak düzenlenmiştir.

Yine, bilirkişi raporunda taşınmaza biçilen değerin, aynı mevkide bulunan diğer taşınmazlar için hükmedilip kesinleşen bedellerle de uyumlu olduğu anlaşılmaktadır.

Her ne kadar mahkemece ikinci kez bilirkişi incelemesi yaptırılmış ise de; aynı usulle düzenlenen ikinci bilirkişi raporu ilk raporu teyit ettiğinden, bu husus sonuca etkili görülmemiştir.

Şu hale göre; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun bedel tespitine ilişkin 11/3-g maddesi hükümleri kıyasen uygulanmak suretiyle, emsal karşılaştırması sonucu taşınmaza metrekarede 250.000.000 TL değer biçen bilirkişi kurulu raporu esas alınarak, kamulaştırmasız el koyma karşılığına hükme-dilmesi usul ve yasaya uygundur. Direnme kararı bu nedenle onanmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), 03.05.2006 gününde oyçokluğu ile karar verildi.