1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2006/8-106 K: 2006/68 T:15.3.2006


Kadastro sırasında bir yerin tespit dışı bırakılması da bir kadastro işlemidir. Tespit dışı bırakma işlemine karşı ilgililer ancak tutanak düzenlenirken itiraz edebilirler. Bu şekilde tespit dışı bırakmaya karşı itiraz yapılmadığı takdirde tespit dışı bırakma işlemi kesinleşir; somut olayda, davacı tapu kaydına değil, zilyetliğe dayanarak tescil isteğinde bulunmuştur. orman kadastrosunca gerçekleştirilen orman sınırlandırma işlemi tesis kadastrosundan sonraki ikinci kadastro niteliği taşımakla; orman kadastrosunca yapılan orman sınırlandırılması işlemi yok hükmündedir.

Taraflar arasındaki “tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; U.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 18.03.2004 gün ve 2002/118 E:, 2004/51 K: sayılı kararın incelenmesi davalılardan Orman Genel Müdürlüğü ve Hazine vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Sekizinci Hukuk Dairesinin 27.1.2005 gün ve 9023-425 sayılı ilamı ile; (…Davacı vekili, dava dilekçesinde mevkii ve sınırlarını açıkladığı taşınmazın vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, Hazine ve Orman Yönetimi vekilleri; uyuşmazlık konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğunu, ormanla çevrili bulunduğunu, Devlete ait ormanlık yerlerin zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmadığını bildirmişler ve davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.

Mahkemece, teknik bilirkişiler harita ve kadastro mühendisi Levent ve arkadaşının 16.02.2004 günlü ek rapor ve krokilerinde, A, B, C, H, İ, J ve K harfleriyle gösterilen taşınmaz bölümleri hakkındaki davanın kabulüne karar verilmesi üzerine, Hazine ve Orman Yönetimi vekilleri tarafından temyiz edilen hüküm Dairenin 17.09.2004 gün ve 2004/4441-5773 sayılı ilamlarıyla ve oyçokluğuyla onanmıştır.

Hazine vekili, bu sefer karar düzeltme isteğinde bulunarak Ula Gezici Arazi Tapulama (Kadastro) Mahkemesinin kesinleşen 2.3.1957 tarih ve 1955/103 Esas, 1957/113 sayılı kararıyla taşınmazın orman niteliğinde olduğunu, orman sınırlandırma işleminin idari bir işlem olarak değerlendirilmesi gerektiğini açıklayarak Dairenin onama kararının kaldırılmasıyla yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

Dava, kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuksal sebebine dayanılarak TMK’nın 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi gereğince açılan tescil davasıdır.

Uyuşmazlık konusu taşınmaz; 11.5.1954 tarihinde 5602 sayılı Yasa hükümleri uyarınca yapılan tapulama çalışmaları sırasında, Temmuz 1312 tarih, 73 ve 74 sıra nolu tapu kayıtları dayanak yapılarak 1012 parsel numarası verilmek suretiyle Yusuf, Halil İbrahim ve Ayşe adlarına tutanak düzenlenmiştir. Orman Yönetiminin bu tespite itiraz etmesi üzerine, Ula Gezici Arazi Kadastro Mahkemesinde 2.3.1957 gün ve 1955/103 Esas, 1957/113 Karar sayılı dosyayla açılan dava sonunda, 1012 nolu parselin tespitinin iptaline ve anılan parselin Devlet ormanına dahil edilmesine yani orman niteliğiyle tespit dışı bırakılmasına karar verilmiştir.

Sözü edilen hüküm Yüksek Yargıtay Yedinci Hukuk Dairesinden geçerek onanmış ve karar düzeltme isteği reddedilerek 31.7.1957 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı Ayşe, kesinleşen bu davada davalı safında yer almış bulunmaktadır. Hükmen belirlenen taşınmazın niteliği karşısında 1012 nolu parselle ilgili olarak herhangi bir tapu kaydı oluşmamıştır.

Dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede 1967 yılında orman kadastrosuna orman sınırlandırma çalışmaları yapılmış, 8.7.1969 tarihinde ilan edilerek, 8.7.1970 tarihinde kesinleşmiştir. Kabulüne karar verilen taşınmaz parçaları kesinleştirilen orman sınırlandırılmasına göre komisyonca belirlenen 41, 42, 43, 44 ve 45 nolu OTS. ve hatları dışında orman sayılmayan yerde kaldığı, 1012 parselin kapsamında kalan yerler olduğu A, B, C harfleri ile gösterilen bölümlerin kültür arazisi niteliğinde, H, İ, J ve K harfleri ile işaretli kısımlar ise “orman sayılmayan yer” olmasına karşın kızılçam ağaçlarıyla kaplı bulunduğu belirlenmiştir. Dört tarafında kesinleşen orman sınırı bulunmaktadır. Ancak, sözü edilen taşınmaz bölümleri orman sayılmayan orman içi açıklık niteliğinde bir iç parselde yer alan taşınmazlardır.

Somut olayda; taşınmazın niteliğini belirleyen ve kesinleşen mahkeme kararına değer verilmesi gerekip gerekmeyeceği uyuşmazlık konusu teşkil etmektedir.

Gezici Arazi Kadastro Mahkemesine konu olan davanın tarafları ile derdest dosyanın tarafları, hukuki sebepleri ve davanın konusu aynı olduğundan HUMK’nın 237. maddesi anlamında taraflar arasında kesin hüküm teşkil ettiğinde duraksamamak gerekir. Bu nedenle, bu hüküm davacı ile davalı Orman Yönetimini hukuken bağlar. Bundan ayrı, 11.12.1959 gün ve 10/12 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararıyla, İİK’nın 39 ve BK’nın 135/2. maddeleri gereğince, “aynı hakkı geçiren veya aynı hakkın kurulması hükmünü taşıyan ilamların zamanaşımına uğramayacağı” açıktır.

Tüm bunlar dışında Anayasanın 138/4. madde ve fıkrasında; “Yasama ve yürütme organlarıyla idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır, bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” hükmüne yer verilmiştir. Yapılan orman kadastro çalışmaları sırasında, dayanan taraf mahkeme ilamını sunmak suretiyle işlem yapılmasını sağlama olanağı olduğu veya 3302 ve 3373 sayılı Yasalarla değişik 6831 sayılı Yasanın 11. maddesinde öngörülen süreler içinde kesinleşen ilama dayanılarak dava açması mümkün bulunduğu varsayımı doğru olduğu kadar, hiçbir hakkın sınırsız kullanılamayacağı ilkesi de hiç şüphesiz doğrudur. Tüm bunlara bağlı olarak kesinleşen mahkeme kararından sonra 08.07.1970 tarihinde kesinleşen orman kadastrosunca yapılan orman sınırlandırmasında uyuşmazlık konusu taşınmazlar orman sayılmayan bir iç parsel olarak bırakılmış olması da bir gerçektir. Ama, her şeye karşın bütün bu olgular, az önce açıklanan ve belirlenen mahkeme ilamlarının niteliğini/kesin hüküm oluşturma özelliğini ve hukuki bağlayıcılığını ortadan kaldırma sonucunu doğurmaz. Aksi halde kesinleşen mahkeme ilamlarının doğurduğu hukuki sonuçlar tartışma konusu yapılmış sayılır. Bundan başka orman kadastrosunca yapılan işlem idarenin tek yanlı tasarrufunu içeren bir işlem olup idari işlemle; kesinleşen mahkeme ilamlarının doğurduğu hukuki sonuçların da ortadan kaldırılması sonucuna varılır ki, bu son derece ciddi bir konudur. En azından bu husus vatandaşın yargıya olan güvenini azaltır. Olaya tersinden bakıldığında yani davacının Orman Yönetimi yerine gerçek şahıs olduğu gözetildiğinde olayın ciddiyetinin daha açık anlaşılacağı ayrı bir olgudur.

Tüm bu hukuki ve somut olgular karşısında, davanın reddine karar verilmek üzere yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerekirken Dairece oyçokluğuyla onanmasına karar verilmiş bulunması isabetli görülmemiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, zilyetlik hukuksal nedenine dayalı tescil isteğine ilişkindir. Davacı vekili, 21.8.2002 tarihli dava dilekçesiyle, davaya konu taşınmazın zilyetliğinin murisinden davacıya intikal ettiğini ileri sürmüş, davacı adına tescile karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Hazine ve orman idaresi vekilleri cevap dilekçeleriyle davanın reddini savunmuşlar, davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen hüküm Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece, önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan nedenlere göre, Özel Daire bozma kararı yerindedir.

Ayrıca; dava konusu taşınmaz, 1954 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında 1012 parsel numarasıyla, 32300 m2 olarak Yusuf, Halil İbrahim ve Ayşe adlarına tespit edilmiş; orman idaresinin itirazı üzerine Ula Gezici Arazi Kadastro Mahkemesi’nin 1955/103 Esas, 1957/113 sayılı Kararı uyarınca tespitin iptaline, dava konusu yerin orman olarak tespit harici bırakılmasına karar verilmiştir. Anılan hüküm, Yargıtay Yedinci Hukuk Dairesi’nce onanmış, karar düzeltmeden de geçmek suretiyle 31.7.1957 tarihinde kesinleşmiştir.

Dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede 1967 yılında orman kadastrosunca orman sınırlandırma çalışmaları yapılmış, taşınmaz komisyonca 8.7.1969 tarihinde ilan edilip 08.07.1970 tarihinde kesinleşen sınırlama hattının kısmen dışında bırakılmıştır.

Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, Ula Gezici Arazi Kadastro Mahkemesi’nce tespit dışı bırakma işleminin kadastro işlemi niteliğinde olup olmadığı, bu yerin ikinci kez kadastrosunun yapılıp yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır.

6831 sayılı Orman Kanunu’na Göre Orman Kadastrosu ve Aynı Kanunun 2/B maddesinin Uygulanması Hakkında Yönetmelik’in 23. maddesinde, orman kadastro komisyonunca Devlet ormanı olarak sınırlandırılan yerler sayılmış, 1. fıkranın, (G) bendinde “Devlet Ormanı olduğuna dair kesinleşmiş mahkeme ilamı bulunan yerler… Devlet Ormanı olarak sınırlandırılır…” hükmü yer almıştır. Bu hüküm gereğince, kesinleşmiş mahkeme kararıyla orman olduğu saptanan yerlerin orman olarak sınırlandırılması zorunludur.

3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22/1. maddesi, “Evvelce tespit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastrosu veya tapulaması yapılmış yerlerin yeniden kadastrosu yapılamaz. Bu gibi yerler ikinci bir defa kadastroya tabi tutulmuşsa ikinci kadastro bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılır. Süresinde dava açılmadığı takdirde ikinci defa yapılan kadastro, tapu sicil müdürlüğünce re’sen iptal edilir” hükmünü içermektedir; Bu hüküm, 766 sayılı Tapulama Kanunu’nun 46. maddesine benzer niteliktedir.

Kadastro sırasında bir yerin tespit dışı bırakılması da bir kadastro işlemidir. Tespit dışı bırakma işlemine karşı ilgililer ancak tutanak düzenlenirken itiraz edebilirler. Bu şekilde tespit dışı bırakmaya karşı itiraz yapılmadığı takdirde tespit dışı bırakma işlemi kesinleşir.

Somut olayda, davacı tapu kaydına değil, zilyetliğe dayanarak tescil isteğinde bulunmuştur. Yukarıda anlatılanların ışığında, Ula Gezici Arazi Kadastro Mahkemesi kararının kesinleşme tarihi olan 31.7.1957 tarihi itibariyle tesis kadastrosu, orman kadastrosunca 8.7.1970 tarihinde gerçekleştirilen orman sınırlandırma işlemi ise ikinci kadastro niteliği taşımaktadır.

Hal böyle olunca, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22/1. maddesi uyarınca, orman kadastrosunca yapılan orman sınırlandırılması işlemi yok hükmündedir. Bütün sonuçlarıyla geçersizdir.

Özel Daire bozma kararında değinilen ve yukarıda gösterilen nedenlerle usul ve yasaya aykırı bulunan direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı Hazine ve orman idaresi vekillerinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nın 429. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 15.3.2006 gününde oyçokluğu ile karar verildi.