Kadastro çalışmaları sırasında dava konusu taşınmazın adına tespit ve tapu kaydı oluşturulan kişinin bakanlar kurulu kararı ile Türk vatandaşlığının kaybettirilmesine karar verilmiş ise de; kayıt maliki, halen bu kişi olduğundan davada tapu malikinin yurtdışına çıktığı ve kendisinden haber alınamadığı ileri sürüldüğünden, tüm aramalara rağmen bulunamayan kimseyi temsilen kayyım atanması gereklidir.
Taraflar arasındaki “Tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ömerli Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 4.11.2003 gün ve 2003/2 E: , 2003/59 sayılı kararın incelenmesi davalı temsilcisi tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 20.2.2004 gün ve 2004/456 E: , K: 945 sayılı ilamı ile;
( …Davacı vekili, dava konusu 116 ada 29 parselin, davalı adına olan tapu kaydının iptali ile vekil edeni adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı Hazine temsilcisi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece, kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, zilyetlik nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Uyuşmazlık konusu 29 parsele ait kadastro tutanağında tapu ve vergi kaydına rastlanmayıp 20 yılı aşkın zamandan beri İ.B.’nin zilyetliği ve tasarrufunda iken 1982 yılında haricen ve rızaen karşılıksız olarak oğlu V.B.’ye hibe ederek zilyetliğini devrettiğinin, halen de bu kişinin tasarrufunda olduğunun muhtar ve bilirkişiler tarafından bildirilmesi üzerine İ. oğlu V.B. adına 11.12.1991 tarihinde tespitinin yapıldığı belirtilmiş, 25.02.1994 tarihinde iki katlı kargir ev ve arsası niteliği ile V.B. adına tapu kaydı oluşturulmuştur.
Davacı, kadastro çalışmaları sırasında oğlu V. adına haksız olarak tespit yapıldığını, V.’nin 17 yıl kadar önce ülke dışına çıktığını, bir daha haber alınamadığını, bu yerin kendisine babasından ve dedesinden miras yolu ile intikal ettiğini, V.’nin vatandaşlığının da kaybettirildiğini belirtmek suretiyle iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur.
Dosya içeriğine göre, dava konusu yapılan 29 parselin V.B. adına tapuya kayıtlı bulunduğu ve İ. oğlu 1961 doğumlu V.B.’nin Bakanlar Kurulunun 08.09.1989 gün, 1989/14514 sayılı kararı ile Türk vatandaşlığının kaybettirilmiş olduğu belirlenmiştir.
403 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 26. maddesinde, yurtdışında bulunup da Türkiye Cumhuriyetinin iç ve dış güvenliği ile kanunun suç saydığı şekilde iktisadi veya mali güvenliği aleyhinde faaliyette bulunan veya yurtiçinde bu tür faaliyetlerde bulunup da her ne suretle olursa olsun yurtdışına çıkan ve hakkında Türkiye’de bu nedenle kamu davası açılmasına veya ceza kovuşturmasına veya hükmün infazına olanak bulunmayan ve gelmesi için yapılan duyuruya rağmen üç ay içinde savaş, sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde bir ay içinde yurda dönmeyen Türk vatandaşlığını sonradan kazanmış kişiler Bakanlar Kurulu Kararı ile vatandaşlıktan çıkarılabilir.” denilmektedir. Aynı Kanunun 35. maddesine göre de; “26. madde gereğince vatandaşlıktan çıkarılan kişilerin Türkiye’de bulunan malları Hazinece tasfiye edilir. Ve bedelleri nam ve hesaplarına milli bir bankaya yatırılır. Bu kişiler çıkarma kararı aleyhine Danıştay’a başvurduğu takdirde malların tasfiyesi dava sonuna bırakılır. Bu gibiler Türkiye’de yerleşmemek ve genel hükümlere tabi olmak şartıyla Türkiye’ye gelebilirler.”
1062 sayılı Kanunun 1. maddesinde; “İdari mukarrerat veya fevkalade veya istisnai kanunlarla Türkiye tebaasının hukuku mülkiyetini kısmen veya tamamen tahdit eden devletlerin Türkiye’deki tebaasının hukuku mülkiyeti dahi İcra Vekilleri Heyeti karariyle Hükümet tarafından mukabelei bilmisil olmak üzere kısmen veya tamamen tahdit ve menkulat ve gayrimenkulatına vaziyed olunabilir. Vaziyed edilen emvalin varidatı ve ledelicap tasfiyelerinden mütevellit hasılatı, vesaika istinaden isbat edecekleri zarar nispetinde, zarar gören Türk tebaasına tevzi olunur.” hükmüne yer verilmiştir. V.B.’nin vatandaşlığı kaybettirilmiş olmakla, bu kişi yabancı durumuna girmiştir. Bu itibarla adı geçenin tüm malları 1062 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaktır.
Anılan kanun hükümleri gereğince bu tür mallar Hazinece el konulan yerlerdendir. Bu kabil malların kazanılması mümkün olmaz.
Yukarıda yapılan açıklamalar, konuya ilişkin yasal düzenlemeler, dosya içeriği ve toplanan delillere göre açıklanan nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken mahkemece yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, zilyetlik nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir. Davacı vekili; Bakanlar Kurulu’nun 8.9.1989 tarihli kararı ile müvekkilinin oğlu V.B.’nin Türk Vatandaşlığının kaybettirilmiş olmasına karşın, dava konusu 116 ada 29 parsel sayılı taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında V.B. adına haksız olarak tespit edildiğini ve V.B. adına 25.2.1994 tarihinde tapu kaydı oluşturulduğunu; 17 yıl önce yurtdışına çıkmış bulunan V.B.’den hiçbir şekilde haber alınamadığını, müvekkiline babasından intikal eden taşınmaz üzerinde bulunan evin müvekkili tarafından inşa edildiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemenin, “zilyetlikle kazanma koşullarının davacı yararına gerçekleştiği” gerekçesiyle “davanın kabulüne” dair verdiği karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme esasa ilişkin nedenlerle direnme kararı vermiştir.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme sırasında, işin esasına geçilmeden önce, Mahkemece yöntemine uygun taraf teşkili yapılıp yapılmadığı, ön sorun olarak incelenmiştir.
Dava, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesi uyarınca kesinleşmiş kadastro tespiti sonucu oluşan tapunun iptali ve tescil istemine ilişkindir. Bu tür davalarda amaç, gerçek hak sahibinin tespitidir.
Kadastro çalışmaları sırasında dava konusu 116 ada 29 parsel sayılı taşınmazın adına tespit ve tapu kaydı oluşturulan V.B.’nin, Bakanlar Kurulu’nun 8.9.1989 tarihli kararı ile Türk vatandaşlığının kaybettirilmesine karar verilmiş ise de; kayıt maliki, halen V.B.’dir.
Bu itibarla, mülkiyet aktarımına ilişkin temyize konu davada, tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi halinde, kayıt malikinin doğrudan doğruya zarara uğrayacağı açıktır.
Davacının, tapu maliki V.B.’ye izafeten Hazine aleyhine açtığı işbu davada, Hazinenin kayıt malikini temsil etmesi olanaklı değildir. Ne var ki, temsilcide yanılgı niteliğindeki bu yön, davanın reddine neden olamaz.
Dava dilekçesinde ve aşamalarda, tapu malikinin yurtdışına çıktığı ve kendisinden haber alınamadığı ileri sürülmüştür.
Bu noktada, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 427/1. maddesi, bir kimsenin uzun süreden beri bulunamaması ve oturduğu yerin de bilinmemesi halinde, vesayet makamınca yönetim için kayyım atanacağını hükme bağlamıştır. Burada, tüm aramalara rağmen bulunamayan kimseyi temsilen kayyım atanması gerektiği şüphesizdir.
O halde, öncelikle, dava dilekçesi ve duruşma gününün kayıt maliki V.B.’ye tebliğ olunması; kayıt malikinin tüm aramalara rağmen bulunamaması ve oturduğu yerin de tespit edilememesi halinde tapu malikini temsilen kayyım tayin ettirilmesi için davacıya süre verilmesi gerekir.
Hal böyle olunca, yukarıda değinilen yönteme uygun olarak taraf teşkili yapıldıktan ve tarafların delilleri toplandıktan sonra, hasıl olacak sonuç uyarınca bir karar verilmek üzere direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK’nın 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre işin esasına yönelik diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına 12.04.2006 gününde yapılan 2. görüşmede oybirliği ile karar verildi.