1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2007/1-41 K: 2007/54 T. 7.2.2007


Öncelikle idare tarafından 3621 Sayılı Kanunun 9. maddesi hükmüne göre kıyı kenar çizgisi haritasının düzenlenip, düzenlenmediği araştırılmalı, ondan sonra üç jeologdan oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve tapu fen memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılmalı, harita düzenlendiğinin ve yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı’nda belirtildiği şekilde işlem gördüğünün, böylece davanın taraflarını bağlayan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda “kıyı kenar çizgisi” düzenlenen haritaya değer verilerek saptanmalıdır.

Taraflar arasındaki “kıyı şeridine yapılan inşaatların kal, meni müdahale” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kısmen reddine ve kısmen hüküm kurulmasına yer olmadığına dair verilen 09.05.2005 gün ve 2004/561 E: , 2005/238 K: sayılı kararın incelenmesi davacı ve bir kısım davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 15.11.2005 gün ve 2005/11667 E: 12036 K: sayılı ilamı ilE:

( … Dava, el atmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davalılardan A. yönünden davanın reddine, diğerleri bakımından ise konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiştir.

Dava dilekçesinin içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden taraflar arasındaki çekişmenin Kıyı Kanunu’ndan ve buna bağlı olarak kıyı kenar çizgisinin belirlenmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

Bu konuda eldeki davanın, dava dışı belediye ile birlikte davalılar aleyhine açılan davanın belediye bakımından tefriki ve hakemde görülmesine dair daire bozması üzerine sonuçlandırıldığı sabittir.

Mahkemece kurulan hükümde, bu davadan tefrik edilip hakemde bakılan dava sonucu verilen 03.11.2004 gün ve 2004/350-685 sayılı hakem kararının esas alındığı, çekişme konusu edilen kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi ve tecavüzlü yapıların mevcudiyeti bakımından anılan davadaki tespitlerin esas alındığı görülmektedir.

Oysa anılan hükmün kesinleşmediği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bunun yanında söz konusu hükmün veriliş tarihi bakımından 4916 sayılı hükmü gereği görevsiz mahkemece kurulduğu açıktır. Görevsiz mahkemece verilen karar kesinleşmediği gibi kesin hüküm niteliğini kazansa dahi hukuken geçerli bir netice doğurmayacağı, esasen yok hükmünde olacağı tartışmasızdır. Öyleyse görevsiz mahkemece verilen hükme dayanılarak eldeki davanın sonuçlandırılması doğru değildir.

Hal böyle olunca, işin esasının incelenmesi, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması isabetsizdir. Tarafların temyiz itirazları yerindedir…)

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, el atmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir. Daha önce belediye bakımından tefrik edilen dava hakemde görülmüş; kişiler yönünden devam edilen bu davada ise hakem kararı esas alınarak hüküm kurulmuştur. Davacı Hazine vekilinin iddiası ve savunmanın içeriğine göre, taraflar arasındaki uyuşmazlık, kıyı kenar çizgisinin saptanmasından kaynaklanmaktadır.

Bilindiği gibi, 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun “kıyı kenar çizgisini” belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9. maddelerinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekte olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.11.1997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda “kural olarak mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirleme görevinin adli yargıya ait olduğuna; ancak 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine” işaret edilmiştir.

O halde, öncelikle idare tarafından 3621 Sayılı Kanunun 9. maddesi hükmüne göre kıyı kenar çizgisi haritasının düzenlenip, düzenlenmediği araştırılmalı, ondan sonra üç jeologdan oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve tapu fen memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılmalı, harita düzenlendiğinin ve yukarıda değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı’nda belirtildiği şekilde işlem gördüğünün, böylece davanın taraflarını bağlayan bir içerik kazandığının anlaşılması durumunda “kıyı kenar çizgisi” düzenlenen haritaya değer verilerek saptanmalıdır. Harita düzenlenmediğinin ya da düzenlenip de 5/3 sayılı kararda yazılı olduğu gibi bizzat bildirim yapılmadığının veya ilanen bildirime karşın, idari yargıya başvurulmadığının ortaya çıkması halinde ise, kıyı kenar çizgisi bilimsel verilerden ve düzenlenmiş olmakla birlikte bağlayıcılık niteliğini kazanmamış haritadan yararlanılarak belli edilmeli, belirlenen çizgi harita mühendisi veya tapu fen memuru sıfatını taşıyan uzman bilirkişinin krokisine infazda kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yansıtılmalı ve sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır.

Oysa somut olayda mahkemece bu davadan tefrik edilip, hakemde görülen davada, yetersiz soruşturma sonucu yapılan tespitler esas alınmış, çekişmeli yapıların kıyı kenar çizgisinin neresinde olduğu saptanmamıştır. Eksik soruşturmaya dayalı olarak hüküm kurulamaz.

O halde Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı Hazine ve davalı Ç. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 07.02.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.