1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2009/2-455 K: 2009/464 T: 4.11.2009


Miras bırakan, vasiyette bulunduktan sonra, vasiyetname ile bağdaşmayacak şekilde ölüme bağlı olmayan bir tasarrufla vasiyete konu olan şey üzerinde tasarrufta bulunursa, bu davranışı ilk vasiyetten rücu anlamını taşır. Dolayısı ile böyle bir durumda miras bırakanın eylemli olarak vasiyetten döndüğü kabul edilir. Bu hüküm sadece belirli mal vasiyetleri için geçerlidir. Mirasçı atanmasına (nasbına)ilişkin vasiyetlerde uygulanmaz. Çünkü atanmış mirasçı vasiyetçinin mirasçısı olup, terekenin aktifi pasifinden az da olsa, çok da olsa, tasarruf geçerliliğini korur.

DAVA: Taraflar arasındaki “Vasiyetnamenin Tenfizi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir Asliye 3. Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 19.06.2007 gün ve 2006/460 E. 2007/225 K: sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 02.02.2009 gün ve 2007/16699-2009/1157 sayılı ilamı ile;

(… Davacı açtığı vasiyetnamenin yerine getirilmesi davası ile 107, 86, 559, 296, 530 ve 141 nolu parsellerin tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini istemiştir.

Mahmudiye Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2003/39 Esas, 2004/24 Karar sayılı dosyasında bu davaya da konu 107, 86, 559 ve 296 parseller yönünden muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davası kabul edilmiş, taşınmazların miras bırakan Şükrü mirasçıları adına veraset ilamındaki paylar oranında tesciline karar verilmiş ve hüküm 15.10.2004 tarihinde kesinleşmiştir. Tapuda henüz bu ilam infaz edilmemiştir. Davaya konu 530 ve 141 nolu parseller de mirasbırakan Şükrü adına kayıtlıdır. Miras bırakan Şükrü’ye ait 05.11.1982 tarihli vasiyetname 01.10.2002 tarihinde açılarak okunmuş ve iptal edilmemiştir. Vasiyetname halen geçerli olup dava konusu taşınmazlar da terekeye dahil olduğuna göre mirasbırakana ait vasiyetnamede hak sahibi olan davacının davasının kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR: Davacı vekili, müvekkilinin babası miras bırakan Şükrü’nün 05.11.1982 tarihli vasiyetname ile müvekkili lehine muayyen mal vasiyetinde bulunduğunu ve M… ilçesi Ş… Köyünde bulunan 86, 107, 141, 296, 530 ve 559 parsel numaralı 6 parça taşınmaz ile A… ilçesi hudutlarında bulunan 9 adet taşınmazı vasiyet ettiğini, tarafların miras bırakan Şükrü’nün çocukları olduğunu, miras bırakan Şükrü’nün 19.08.2002 tarihinde vefat ettiğini, söz konusu vasiyetnamenin Eskişehir 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2002/1143-1190 E.-K: sayılı dosyasıyla 02.10.2002 tarihinde açıldığını ve herhangi bir itiraza uğramadığını, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının miras bırakan adına olduğunu beyanla, bu vasiyetnamenin tenfızi ile dava konusu M… ilçesinde bulunan 107, 86, 559, 296, 530 ve 141 nolu toplam 6 parça taşınmazın miras bırakan Şükrü adına olan tapu kayıtlarının iptal edilerek, müvekkili Mehmet adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar, miras bırakanın önce vasiyet ettiği taşınmazları daha sonra davacıya ya da davacının yakınlarına muvazaalı satışlarla devrettiğini, mahkeme kararı ile bu satışların muvazaalı olduğu saptanarak iptaline karar verilmesinden sonra, taşınmazların yeniden terekeye döndüğünü açıklayarak, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmişlerdir.

Yerel mahkemece, ortak miras bırakan Şükrü tarafından 05.11.1982 tarihli vasiyetname ile davacı lehine düzenlenen muayyen mal vasiyetinin tenfızi talep edilmekle, daha önce usulünce okunan ve açılan vasiyetnamenin, miras bırakanın ölümünden önceki tarihlerde vasiyetnamede belirtilen bir kısım taşınmazların miras bırakan tarafından yapılan tasarrufla elden çıkartıldığı, satış yoluyla devredilen ve vasiyetnameye konu edilen bu taşınmazların bir kısmının açılan davalarla terekeye dönüşü sağlanmakla birlikte, bir kısmının ise terekeye dönmediği, bu şekilde vasiyetnameyi düzenleyen Şükrü’nün vasiyetname sonrasında yaptığı tasarruflarla vasiyetini ortadan kaldırdığı ve böylece ortada tenfızi yapılabilecek bir vasiyetnamenin bulunmadığı sonucuna varılarak, sübut bulmayan davanın reddine karar verilmiştir.

Özel dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle karar bozulmuş, mahkemece ilk hükümde direnilmiştir.

Uyuşmazlık; ortada infazı mümkün ve geçerli bir vasiyetnamenin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere vasiyet, miras bırakanın mirasçı naspı söz konusu olmaksızın, bir kimseye bir malvarlığı menfaati kazandırdığı ölüme bağlı tasarruftur. Vasiyet bir üçüncü kişiye yapılabileceği gibi, yasal mirasçıya da yapılabilir (TMK: m. 517). Vasiyetin konusu, miras bırakanın üçüncü kişiye veya yasal mirasçıya bir malın verilmesi olabileceği gibi, bir alacak hakkı, borçtan kurtarma veya bir intifa hakkı tanınması şeklinde de olabilir.

Miras bırakan, ölümüne kadar her zaman vasiyetnameden dönebilir. Vasiyetnamenin yazılı, resmi ve sözlü vasiyetname gibi türleri bulunmaktadır. Somut olayda bir resmi vasiyetname söz konusudur.

Bazı durumların gerçekleşmesi vasiyetnamenin yürürlüğe girmesine mani olur. Vasiyetnameden sonra gerçekleşen bir ölüme bağlı tasarrufla (TMK: m. 542), vasiyetnamenin miras bırakan tarafından yırtılarak, yakılarak, okunmayacak şekilde karalanarak, imzası silinerek veya başka bir şekilde yok edilmesi ile (TMK: m. 543/1)miras bırakanın önceki vasiyetnameden rücu ettiğini bildirmeden, yasada öngörülen şekillerden birine uymak suretiyle yeni bir vasiyetname yapmasıyla (TMK: m. 544), miras bırakanın vasiyetname ile bağdaşmayacak sağlar arası tasarrufta bulunmasıyla (TMK: m. 544/2), kaza sonucu veya üçüncü bir kişinin kusuru ile vasiyetnamenin yok olması ile (TMK: m. 543/2)veya sözlü vasiyetnamenin yapılmasından sonra diğer şekillerde vasiyetname yapma olanağının doğması ve bunun üzerinden bir aylık sürenin geçmesi ile bu vasiyetnamenin uygulama imkanı ortadan kalkar.

Miras bırakan, vasiyette bulunduktan sonra, vasiyetname ile bağdaşmayacak şekilde ölüme bağlı olmayan bir tasarrufla vasiyete konu olan şey üzerinde tasarrufta bulunursa, bu davranışı ilk vasiyetten rücu anlamını taşır (Esat Şener, Miras Hukuku, 1981, s. 374 vd.; Zahit İmre,Türk Miras Hukuku, 1968, s. 154 vd. Kemal Oğuzman, Miras Hukuku Dersleri, 1972, 184; Nuşin Ayiter, Miras Hukuku 1971, s. 57; İlhan Öztrak, Miras Hukuku 1968, 83). Dolayısı ile böyle bir durumda miras bırakanın eylemli olarak vasiyetten döndüğü kabul edilir.

Bu hüküm sadece belirli mal vasiyetleri için geçerlidir. Mirasçı atanmasına (nasbına)ilişkin vasiyetlerde uygulanmaz. Çünkü atanmış mirasçı (TMK: m. 516)vasiyetçinin mirasçısı olup, terekenin aktifi pasifinden az da olsa, çok da olsa, tasarruf geçerliliğini korur.

Somut olayda, miras bırakan tarafından düzenlenen 05.11.1982 tarihli vasiyetname, 4721 sayılı Medeni Kanun’un 532 ve devamı maddelerine göre yapılmış resmi bir vasiyet olup, aynı kanunun 517. maddesi anlamında muayyen mal vasiyeti niteliğindedir. Esasen bu yönde taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı gibi mahkemenin kabulü de bu yöndedir.

Miras bırakan Şükrü 19.08.2002 tarihinde ölmüştür. Mirası çocukları Sevim, Leyla, Sevim ve Mehmet’e kalmıştır. Dava Mehmet tarafından diğer mirasçıların hasım gösterilerek açılmıştır.

Miras bırakan Şükrü’nün vasiyetnamesi 05.01.1982 tarihinde noterde hazırlanmış, 01.10.2002 tarihinde Eskişehir 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2002/1143-1190 E.-K: sayılı kararı ile açılmış ve taraflarca herhangi bir itiraza uğramamıştır. Ancak, davacı miras bırakan tarafından Halim’e 13.11.1997 tarihinde bir genel vekaletname verildiği, vekil Halim’in bu vekaletnameye dayanarak 22.02.2000 tarihinde, dava konusu 107 numaralı parseli davacının oğlu Emre’ye; 86, 559 ve 296 numaralı parseller ile A… ilçesinde bulunan 2046, 545, 546, 490, 491 ve 53 par-sel sayılı taşınmazları davacı Mehmet’e miras bırakanın sağlığında sattığı anlaşılmaktadır.

Niza konusu taşınmazların bir kısmını murisin ölümünden sonra açılan ve kesinleşen muris muvazaasına dayalı tapu iptali ve tescil davaları sonucunda terekeye döndüğü bir kısmının da tapuda muris adına kayıtlı olduğu sabittir.

Vasiyetçi, her ne kadar vasiyetnameden vasiyetname ile bağdaşmayan bir hukuki tasarrufla rücu edebilirse de, o tasarrufun hukuki sonuç doğurabilmesi; daha açık bir anlatımla vasiyetnameyi ortadan kaldırabilmesi için, sonradan yaptığı hukuki tasarrufun geçerli olması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.11.2001 gün ve 2001/1-958 Esas, 2001/1035 Karar sayılı ilamı).

Somut olay irdelendiğinde, davaya konu olan 530 ve 141 numaralı parsellerin miras bırakan adına kayıtlı olduğu, 107, 86, 559 ve 296 numaralı parsellerin ise Mahmudiye Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 15.10.2004 gün ve 2003/39-24 sayılı kararı ile Mehmet adına olan kayıtların iptal edilerek Şükrü mirasçıları adına tesciline karar verildiği görülmektedir.

Hal böyle olunca, usulünce noterde düzenlenen vasiyetnameye bir itiraz olmadığı gibi, iptali yönünden de herhangi bir dava açılmadığı anlaşıldığından; vasiyetnamenin geçerli olduğu, davaya konu olan tüm taşınmazların da terekeye dahil olduğu anlaşılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, uygun olmayan gerekçelerle direnilerek davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve özel dairece bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 04.11.2009 gününde oybirliği ile karar verildi.