1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2011/6-123 K: 2011/301


Dava sırasında, davalı taşınmazı bir başkasına devrederse, davacı şu iki yoldan birini seçebilir: Davacı, ya davaya temellük edene (üçüncü kişiye) karşı devam edilmesini isteyebilir ya da davasını, müddeabihi temlik etmiş olan davalıya karşı tazminat davasına çevirebilir. Davalının, taşınmazı bir başkasına (üçüncü kişiye) temlik etmesi durumunda; davacı, dava konusu malın veya hakkın aynen kendisine verilmesini istiyorsa, davalı ile olan davasından vazgeçerek, müddeabihi devralmış olan üçüncü kişiye karşı aynı davaya devam edilmesini ister.

Taraflar arasındaki “önalım” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 3. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 11.06.2009 gün ve 2007/418 E.- 2009/307 K: Sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 08.12.2009 gün ve 11028 E.-10703 K: sayılı ilamı ile;

(…Uyuşmazlık, önalım hakkına konu edilen payın iptali ile davacılar adına tesciline ilişkindir. Mahkemece tazminata dönüştürülen davada 404.000 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacılar vekili, dava dilekçesinde, müvekkillerinin dava konusu edilen payın ilişkin bulunduğu 2013 No’lu parselin paydaşlarından olduğunu, davalının 17.7.2007 tarihinde keşide ettiği ihtarname ile taşınmazda 30 / 50 payı 17.7.2007 tarihinde satın aldığını bildirdiğini, davacıların önalım bedelini depo etmeye hazır olduklarını belirterek, davalı adına kayıtlı payın iptali ile müvekkilleri adına tescilini talep etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin dava konusu payı 17.7.2007 tarihinde satın aldıktan sonra keyfiyeti aynı tarihte ihtarname ile davacılara bildirdiğini, daha sonra ekonomik sebeplerle bu payı 23.11.2007 tarihinde satmak zorunda kaldığını, payın dava dilekçesinin tebliğinden önce satılması nedeniyle davalının davada davalı sıfatının bulunmadığını, davanın husumet yönünden reddinin gerektiğini, esas yönünden de tapuda satış bedelinin belediye emlak beyan değerleri üzerinden gösterildiğini, gerçekte taşınmazın değerinin çok daha fazla olduğunu, davanın kabulüne karar verilmesi halinde satıcılara ödenen gerçek satış bedeli ile taşınmazın satış tarihindeki gerçek bedelinin tespiti ile bu değer üzerinden tescile karar verilmesini savunmuştur.

Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda payın üçüncü şahsa satılması halinde, diğer paydaşa o payı öncelikle satın alma hakkını veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve o payın üçüncü kişiye satılması ile kullanılabilir hale gelir.

Önalım hakkının kullanılmasıyla bu hakkı kullanan paydaş ile alıcı arasında kapsam ve şartları satıcı ile davalı arasında yapılan sözleşmenin aynı olan bir satım ilişkisi kurulmuş olur. Önalım bedeli tapuda gösterilen satış bedeli ile davalı tarafından ödenen harç ve masrafların toplamından ibarettir.

Önalım hakkına konu payın dava sırasında bir başka kişiye veya satışı yapan paydaşa satılması halinde davacının HMUK’nun 186. maddesi hükmü gereği uyarınca seçimlik hakkı olduğundan dilerse davayı yeni satın alan şahsa yöneltir, dilerse davasını tazminata dönüştürerek davalı hakkındaki davasını devam ettirir. Bu nedenle davacıya seçimlik hakkını kullanması için önel verilmelidir. Önalım hakkına ilişkin payın satış yapan önceki ya da başka bir paydaşa dönmesi davacının ilk satışla doğan önalım hakkını kullanmasına engel değildir.

Olayımıza gelince; dava konusu edilen payın ilişkin olduğu 2013 No’lu parselin bir kısım paydaşları taşınmazdaki toplam 6 /10 paylarını 16.7.2007 ve 17.7.2007 tarihlerinde 66.000 TL bedelle davalıya satmışlardır. Davacının bu pay satışlarına ilişkin olarak önalım hakkını kullanmasından sonra dava konusu pay bu kez davalı tarafından dava dışı M..Ç..a 23.11.2007 tarihinde 470.000 TL bedelle satılmıştır. M.. Ç..’un söz konusu pay satışını 23.11.2007 tarihli ihtarname ile davacılara bildirmesi üzerine davacılar Kadıköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008 / 66 esas 2009 / 28 karar sayılı dosyasında 25.2.2008 tarihinde açtıkları dava ile önalım haklarının tanınmasını istemişlerdir. O davanın yargılaması sırasında davacılar vekili 17.2.2009 tarihli dilekçesi ile işbu davadaki haklarına halel getirmemek maksadı ile davadan feragat ettiklerini bildirmiş ve dava 12.3.2009 tarihinde feragat nedeniyle ret ile sonuçlanmıştır. Davacılar işbu davaya verdikleri 12.3.2008 tarihli dilekçe ile de HMUK’nun 186. maddesi gereğince seçimlik haklarını iki satış bedeli arasındaki fark üzerinden tazminata dönüştürmek şeklinde kullandıklarını belirterek 404.000 TL tazminatın davalıdan tahsilini istemişlerdir. HMUK’nun 186. maddesi davanın devamı sırasında dava konusu olan mal ya da hakkın bir başkasına temlik edilmesi halinde davacıya seçimlik hak tanımış olup buna göre davacı yukarda açıklandığı üzere dilerse davasını yeni satın alan şahsa yöneltir, dilerse davasını tazminata dönüştürerek davalı hakkındaki davasını devam ettirir. Maddedeki düzenleme seçimlik hak getirdiğinden bu hakkın bir kez kullanılması mümkündür. Davacılar yeni malik M…Ç…hakkında önalım davası açmakla bu seçimlik haklarını ayın davası olarak kullanmışlardır. Mustafa Çapuk hakkında ayrı bir dava açılmış olsa da bu dava HMUK’nun 186. maddesi gereği ilk davanın devamı ve teşmili niteliğindedir. Bu aşamadan yani seçimlik hak ayına yönelik olarak kullanıldıktan sonra ilk davadaki davalının davalı sıfatı kalmadığı için davacıların ilk açılan davaya dönerek davalarını tazminata dönüştürmeleri mümkün değildir. Kaldı ki HUMK.’un 186. maddesi uyarınca yapılacak tercih işlemi 185. maddenin 2.fıkrası uyarınca iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağının kapsamı dışında kalmakta ise de bu maddede gösterilen seçimlik haklarından biri olan davayı yeni malike yöneltme hakkı kullanıldıktan sonra davacı karşı tarafın muvakafati bulunmadıkça iddiasını değiştirip daha sonra tazminat isteyemez. Davalı buna karşı çıktığına ve HUMK’un 86. maddesi uyarınca bir ıslah talebi de bulunmadığına göre davacının ilk davalıdan tazminat istemesine olanak yoktur. Bu itibarla mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Dava konusu edilen payın ilişkin olduğu 2013 No’lu parselin bir kısım paydaşları taşınmazdaki toplam 6/10 paylarını, 16.7.2007 ve 17.7.2007 tarihlerinde 66.000 TL bedelle davalıya satmışlardır.

Davacının bu pay satışlarına ilişkin olarak eldeki dava ile önalım hakkını kullanmasından sonra dava konusu pay, bu kez eldeki davanın davalısı tarafından 23.11.2007 tarihinde 470.000 TL bedelle dava dışı M.. Ç.’.a satılmıştır.

Davacılar, söz konusu bu pay satışını M.. Ç.’ nun kendilerine gönderdiği 23.11.2007 tarihli ihtarname ile yaptığı bildirimle öğrenmiştir.

Eldeki dava derdest iken, davacılar bu kez öğrendikleri yeni satış nedeniyle 25.02.2008 tarihinde yeni malik aleyhine açtıkları ayrı bir dava ile önalım haklarının tanınmasını istemişlerdir. Bu dava, Kadıköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2008/66 esas 2009/28 karar sayılı dosyasında görülmüş; davacılar vekilinin 17.2.2009 tarihli dilekçesi ile eldeki davadaki haklarına halel getirmemek maksadı ile bu davadan feragat ettiklerini bildirmesi üzerine de, 12.3.2009 tarihinde “davanın feragat nedeniyle reddi” kararı ile sonuçlanmıştır.

Davacılar bu arada eldeki davada verdikleri 12.3.2008 tarihli dilekçe ile de HMUK’nun 186. maddesi gereğince seçimlik haklarını iki satış bedeli arasındaki fark üzerinden tazminata dönüştürmek şeklinde kullandıklarını, belirterek 404.000 TL tazminatın davalıdan tahsilini istemişlerdir.

Eldeki dava, tazminat isteminin kabulüyle sonuçlanmış; özel dairece bu kararın bozulması üzerine de önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalıya yapılan pay satışı nedeniyle ön alım hakkını, eldeki dava yoluyla kullanan davacının, davalı payın yeniden satılması üzerine, yeni satın alana karşı açtığı ayrı bir dava yoluyla bu ikinci satış için de önalım hakkını kullanması ardından da bu ikinci davadan feragat ederek, eldeki davadaki talebini tazminata dönüştürmesinin mümkün olup olmadığı; diğer bir deyişle ikinci satışa ilişkin olarak önalım davası açmakla tercih hakkını kullanmış sayılıp sayılmayacağı ve oluşan duruma göre ilk davanın davalısının bu sıfatının sona erip ermeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

Bu noktada, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 186. maddesinde düzenlenen “seçimlik hak” kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır:

Dava sırasında, davalı müddeabihi bir başkasına devrederse, davacı şu iki yoldan birini seçebilir: Davacı, ya davaya temellük edene (üçüncü kişiye) karşı devam edilmesini isteyebilir ya da davasını, müddeabihi temlik etmiş olan davalıya karşı zarar ziyan (tazminat) davasına çevirebilir (HUMK: m. 186).

Mahkeme, dava görülmekte iken davalının müddeabihi bir başkasına temlik ettiğini öğrenince, bunu kendiliğinden (re’sen) gözeterek; davacıya HUMK’nun 186. maddesindeki iki yoldan hangisini seçtiğini sormalı ve alacağı cevaba göre işlem yapmalıdır.

Davalının, müddeabihi bir başkasına (üçüncü kişiye) temlik etmesi durumunda; davacı, dava konusu malın veya hakkın aynen kendisine verilmesini istiyorsa, davalı ile olan davasından vazgeçerek, müddeabihi devralmış olan üçüncü kişiye karşı aynı davaya devam edilmesini ister (HUMK: m. 186/I c. 2).

Hemen belirtmelidir ki, buradaki “vazgeçme (sarfınazar etme)” ibaresi, “davadan feragat” anlamında olmayıp; HUMK’nun m. 185/1 anlamında davanın takibinden sarfınazar edilmesi; eş söyleyişle, müddeabihi devretmiş olan davalı hakkındaki davanın geri alınmasıdır.

Davacının, müddeabihi dava sırasında devralan üçüncü kişiye karşı davaya (ayın davası olarak) devam edilmesini istemesi (yani davayı üçüncü kişiye teşmil etmesi) üzerine, davaya davacı ile üçüncü kişi (yeni davalı) arasında devam edilir. Bu halde, davanın tarafları davacı ile müddeabihi dava sırasında devralmış olan üçüncü kişi olmakla, üçüncü kişi davalı sıfatını alacağından, eski davalının, artık davada taraf sıfatı kalmayacaktır. Ne var ki, davacı ile yeni davalı arasında görülen bu dava, yeni bir dava olmayıp, davacı ile müddeabihi temlik etmiş olan eski davalı arasındaki davanın bir devamıdır (B…K.., Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Bası, cilt 4, İst. 2001, s. 3825- 36).

Diğer taraftan, davacı diğer seçimlik hakkını kullanıp, davasını, müddeabihi temlik etmiş olan davalıya karşı zarar ziyan (tazminat) davasına çevirmişse bu halde davaya aynı taraflar arasında devam olunur ve davacının zarar ziyan talebi hakkında bir karar verilir.

Genel kurallar böylece ortaya konulduktan sonra somut olayın değerlendirilmesine geçilmiştir.

Yukarıda da açıklandığı üzere somut olayda, davacıların aynı payla ilgili ilk satın alana karşı açtıkları eldeki dava derdestken, bu payın yeniden satılması nedeniyle son satın alan kişiye karşı da ikinci bir ön alım davası açtıkları, ancak, bu son davanın feragat nedeniyle redle sonuçlandığı; eldeki davanın ise davacıların davayı tazminata dönüştürdüklerinden bahisle kabulle ve tazminata hükmedilmesiyle sonuçlandığı, dosya kapsamı ile belirgindir.

Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmede somut olayın açıklanan özelliği gözetilerek konu ayrı başlıklar halinde ele alınmıştır.

Öncelikle davacıların, dava sırasında gerçekleşen pay satışı nedeniyle payın üçüncü kişiye intikali karşısında eldeki davadaki tercih hakkını ne zaman ve ne yönde kullandıklarının tespiti gerekmektedir.

Davanın görüldüğü aşamada davaya konu payın üçüncü bir kişiye satılması halinde, davacıların izlemesi gereken yola ilişkin yasal düzenleme yukarıda ayrıntısıyla açıklanmıştır. Eldeki davada da dava konusu pay 23.11.2007 tarihinde üçüncü bir kişiye satılmış; davacılar bu satışı yapılan bildirim üzerine aynı tarihte öğrenmiştir. Mahkemece tercih hakkı konusunda 05.12.2007 tarihli ara kararı verilmiştir.

Hemen burada, yargılamanın 05.12.2007 tarihli oturumunda yerel mahkemece verilen (6) nolu ara kararında geçen “dava açıldıktan sonra davalıya satılan payın devredildiği ara kararı yazdırılırken davacı vekili tarafından beyan edildiğinden ve devredilmiş ise davalıya karşı olan davayı tazminata dönüştüreceğini beyan ettiğinden davacı vekiline bu konuda beyanda bulunmak üzere süre verilmesine” ibarelerinin hukuken ne anlama geldiği, Kurulca tartışılmış, sonuçta; bu ara kararının HUMK’nun 186. maddesi anlamında tercih hakkının kullanılması olarak nitelendirilemeyeceği; içerikçe, sadece davacı vekiline tercih hakkının kullanabilmesi için süre verilmesine ilişkin olduğu, bu aşamada davacı vekilinin sözlü veya yazılı olarak tercihini ortaya koyduğunu kabule olanak bulunmadığı oybirliği ile kabul edilmiştir.

Hal böyle olunca, davacının 05.12.2007 tarihli celsede tercih hakkını kullanmadığı, mahkemece davacı vekiline kullanacağı tercihi bildirmesi konusunda süre verildiği belirgindir.

Davacılar, payın yeniden satışı nedeniyle henüz tercih hakkını kullanmadan 25.02.2008 tarihinde yeni malik M.. Ç. hakkında önalım davası açma yolunu seçmişlerdir.

Eldeki davada ise, tercih hakkını bu davanın açılma tarihinden sonra olmak üzere, 12.03.2008 tarihli dilekçeyle tazminata dönüştürme şeklinde kullanılmışlardır.

Bu somut durum karşısında, Hukuk Genel Kurulunca, ikinci satışa karşı da ayrıca önalım davası açılmakla tercih hakkının bu yolla kullanıldığının kabul edilip edilemeyeceği ve söz konusu tercih hakkının birden fazla kullanılmasına olanak bulunup bulunmadığı, tartışılmış; sonuçta da; davacıların seçimlik haklarını ayın davası olarak kullandıkları; M.. Ç. hakkında ayrı bir dava açılmış olsa da bu davanın HMUK’nun 186. maddesi gereği ilk davanın devamı ve teşmili niteliğinde olduğu; seçimlik hakkın ayına yönelik dava açma yoluyla kullanılmasından sonra, artık açılan ilk davada hasım gösterilen kişinin davalı sıfatı kalmayacağı, bu nedenle de davacıların seçimlik haklarını bir kez ayına yönelik olarak kullandıktan sonra, ilk açılan davaya dönerek ikinci kez ve üstelik de sıfatı kalmayan davalıya karşı kullanamayacakları; sonuçta bu yolla davalarını tazminata dönüştürmeleri olanağının bulunmadığı oybirliği ile kabul edilmiştir.

Şu hale göre; davacıların ikinci satışa karşı önalım davası açmakla HUMK’nun 186. maddesi anlamındaki tercih hakkını “ayın yönünde” kullandıkları ve söz konusu maddedeki tercih hakkının “aynı dava içerisinde” ya da “farklı dava içerisinde” de olsa bir kez kullanılabileceği belirgindir.

O halde, 1086 sayılı HUMK.’un 186. maddesi uyarınca yapılacak tercih işlemi 185. maddenin 2.fıkrası uyarınca iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağının kapsamı dışında kalmakta ise de bu maddede gösterilen seçimlik haklarından biri olan davayı yeni malike yöneltme hakkını kullanan davacının, karşı tarafın muvakafati bulunmadıkça iddiasını değiştirip, ayın yönünde kullandığı bu tercih hakkından dönerek tazminat istemesi olanaklı değildir. Davalı buna karşı çıktığına ve HUMK’un 86. maddesi uyarınca bir ıslah talebi de bulunmadığına göre davacının davalı sıfatını yitiren ilk davalıdan tazminat istemesine olanak yoktur. Bu itibarla mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

Yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, davanın kabulüne ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup; karar açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.

S O N U Ç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 11.05.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.