Davacı kadının aile konutu olan taşınmazın satışının gerçek bir satış olmadığını, borçlara karşılık verildiğini bildiği halde ve devir sırasında hazır bulunarak devre karşı çıkmaması, uzun süre bu duruma sessiz kaldıktan sonra, elatmanın önlenmesi davasının kabulünden sonra, taşınmazın devrinden haberi olmadığından ve devrin rızası dışında gerçekleştirildiğinden bahisle eldeki davayı açması TMK m. 2 anlamında hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Dava bu nedenle ret edilmelidir.
Taraflar arasındaki “aile konutu hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptali-tescil ve aile konutu şerhi konulması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Tarsus 1. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.04.2010 gün ve 2008/505 E.- 2010/340 K: sayılı kararın incelenmesi davalılardan R.. Ö.. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 14.03.2012 gün ve 2010/22734 E: 2012/5735 K.sayılı ilamıyla;
(…Davacı aile konutu niteliğindeki 3379 ada 111 parselde yer alan 6 nolu bağımsız bölümün eşi tarafından; kendisinin açık rızası olmadan sattığını belirterek tapu iptali ve tescilini talep etmiştir. Mahkemece; rızanın alım satım sırasında veya noterde düzenlenecek muvafakatname ile verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Toplanan delillerden davacı kadının taşınmazın satış aşamasındaki görüşmelerde hazır bulunduğu ve satışa karşı çıkmadığı, dolayısıyla satışa, tapunun devrine rızasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Kanunda rızanın resmi şekilde olacağına ilişkin bir hükümde bulunmamaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi görülmemiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, TMK m. 194 maddesi gereğince aile konutu hukuksal nedenine dayalı olarak tapu iptali-tescil ve aile konutu şerhi konulması istemine ilişkindir. Davacı kadın; aile konutu olan taşınmazın eşi tarafından kendisinin bilgi ve rızası dışında satıldığını belirterek, tapunun iptali ile davalı eşi adına tescili ve tapu kaydına aile konutu şerhi konulmasını talep etmiştir.
Mahkemece; davanın kabulü ile davalı adına olan tapunun iptaline, taşınmazın davalı koca adına tesciline, taşınmaz kaydına aile konutu şerhi konulmasına karar verilmiştir. Davalı R.. Ö.. vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı R.. Ö.. vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı kadının, aile konutu olan taşınmazın, diğer eş tarafından satışı sırasında hazır bulunup, satışa karşı çıkmamasının satışa rıza anlamına gelip gelmeyeceği, rızanın resmi ya da açık rıza şeklinde olmasının zorunlu olup olmaması noktasında toplanmaktadır.
Türk Medeni Kanununda aile konutu konusunda farklı maddelerde düzenleme bulunmakta ise de temel düzenleme m. 194’de yer almıştır. Düzenlemeye göre; eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemeyecek, aile konutunu devredemeyecek veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamayacaktır. Bilindiği gibi, Türk Medeni Kanunu temel felsefesi içinde kural olarak eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlemi yapmaları serbestîsi kabul edilmişken(TMK m. 193), aile konutu ile bu kurala istisna getirilmiş, aile konutu üzerindeki tasarruflar diğer eşin rızasına bağlı kılınarak bu konuda sınırlamalar kabul edilmiştir(HGK: 28.09.2011 gün ve 2011/2-447 E, 2011/556 K). Düzenleme uyarınca malik olmayan eş tapu kaydına aile konutu şerhi konulmasını isteme hakkına sahiptir (TMK m. 194/3).
Dava konusu, Mersin, Tarsus, 3379 ada, 111 nolu parsel, 6 nolu bağımsız bölüm davalı koca A.. Ö.. adına kayıtlı iken, tapu kayıtlarındaki bilgilere göre, 12.10.2005 tarihinde diğer davalı R.. Ö..’ye satış suretiyle devredilmiştir.
Hemen belirtmek gerekir ki, dava konusu taşınmazın aile konutu niteliği hususunda taraflar arasında bir çekişme bulunmamaktadır. Taşınmazı devralan davalı Raci’nin, bu yerin aile konutu olduğunu bilmesi karşısında, Raci’nin TMK m. 1023 anlamında iyi niyetli olup olmadığı konusu üzerinde de durmaya gerek yoktur. Esasen davalı Raci’nin iyiniyetli olup olmadığı hususunda yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. Davacı kadın aile konutu olan taşınmazı kendisinin rızası dışında diğer eş tarafından devredildiğini ileri sürmüştür.
Davalı Raci, cevap dilekçesinde ve aşamalarda sapma göstermeyen savunmasında, aile konutunun önceki maliki olan diğer davalı Ali Şerif’in (koca) kendisinin kardeşi olduğunu, kardeşi Ali Şerif’in aldığı borçları ödeyemeyince dava konusu taşınmazı kendisine devrettiğini, bu devir sırasında diğer eş olan davacı kadının da hazır bulunduğunu söylemiştir.
Mahkemece dinlenen tanıklar ; davalıların kardeş olduklarını, davalı Ali Ş..in diğer davalı Raci’den değişik tarihlerde borç para aldığını, borcu ödeyemeyince de dava konusu konutun “teminat” olarak satış gibi gösterilerek devredildiğini, yapılan görüşme uyarınca davalı Ali Ş.. önel verildiğini, önel uyarınca eşlerin 2006 yılına kadar bu yerde oturacakları, bu tarihte borcun ödenmemesi halinde taşınmazın davalı Raci’de kalmasının kararlaştırıldığını, taşınmazın bu şekilde devri ve konuşmalar sırasında davacı kadının da hazır bulunduğunu söylemişlerdir.
Taşınmazı diğer davalıya satılmadığı, davalı Raci’ye olan borç nedeniyle teminat verildiği, borcun da ödenmediği yönündeki oluş davalı koca Ali Şerif’in de kabulündedir. Şu halde satışın gerçek bir satış olmadığı, davalı kocanın borçlarına karşılık olarak verildiği konusunda duraksama yoktur. Davacı kadının taşınmazın borçlara karşılık verilmesine ilişkin görüşmeler ve devir sırasında hazır bulunduğu da kanıtlanmıştır. Bilindiği gibi TMK m. 186/2-3’de “eşlerin birliği beraberce yönetecekleri ve birliğin giderlerine eşlerin güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılacakları” belirtilmiştir. Eşler, tapuda yapılan devir işlemine rağmen dava konusu yerde eylemli olarak oturmaya devam etmişler, davalı Raci tarafından 16.1.2008 tarihinde elatmanın önlenmesi davası açılması ve davanın 5.6.2008 tarihinde kabulle sonuçlanmasından sonra, davacı kadın tarafından 1.7.2008 tarihinde eldeki bu dava açılmıştır. Davacı kadının aile konutu olan taşınmazın satışının gerçek bir satış olmadığını, borçlara karşılık verildiğini bildiği halde ve devir sırasında hazır bulunarak devre karşı çıkmaması, uzun süre bu duruma sessiz kaldıktan sonra, elatmanın önlenmesi davasının kabulünden sonra, taşınmazın devrinden haberi olmadığından ve devrin rızası dışında gerçekleştirildiğinden bahisle eldeki davayı açması TMK m. 2 anlamında hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Dava bu nedenle ret edilmelidir.
Yerel Mahkeme direnme kararı açıklanan bu değişik gerekçe ile usul ve yasaya aykırı olup, bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı R.. Ö.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile, 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 12.11.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.