1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2014/6-2408 K: 2016/797 T: 15.6.2016


Ortaklığın giderilmesi davalarında görevli mahkemeyi belirleyen kanun koyucu, paydaşlıktan çıkarma davalarında görev konusunda bir düzenleme getirmemiştir. Ancak, uyuşmazlığın çözümü için izlenecek yol ve yapılacak araştırma, hakkın ve taşınmazın paylaştırılması ve satış aşamaları açısından benzerlikler taşımakta olduğuna göre daha kapsamlı olan ortaklığın giderilmesi davalarında görevli olan sulh hukuk mahkemesinin, daha dar kapsamlı olan paydaşın ortaklıktan çıkarılması davasında da görevli olması gereklidir.

Taraflar arasındaki “paydaşlıktan çıkarma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Serik 1. Sulh Hukuk Mahkemesince, “mahkemenin görevsizliğine” dair verilen 27.09.2010 gün ve 2010/646 E., 2010/711 K: sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 20.10.2011 gün ve 2011/6882 E., 2011/11272 K: sayılı ilamı ile;

(Dava, bir adet taşınmazda davalının paydaşlıktan çıkarılması istemine ilişkindir. Mahkemece dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacılar vekili, dava dilekçesinde, davaya konu taşınmazlarda davalı ile paydaş olduklarını, davalının yükümlülüklerini yerine getirmemesi ve aile şirketlerinin işleyişine engel olduğu, ortaklığının giderilmesi davası açmak suretiyle müşterek mülkiyet ilişkisini çekilmez hale getirdiğini belirterek davalının paydaşlıktan çıkarılmasını istemiştir. Davalı vekili ise davanın reddini savunmuştur.

Paydaşlığın giderilmesi ve paydaşlıktan çıkarma davaları amacı ve sonucu itibariyle farklılık göstermekte ise de uyuşmazlığın çözümü için izlenecek yol ve yapılacak araştırma, inceleme açısından benzerlikler taşımaktadır. Gerçekten konunun düzenlendiği TMK: nun 696.maddesinde (MK 626/a) açıklanan yönteme göre paydaşlıktan çıkarma davasında da paydaşlığın giderilmesi davasında olduğu gibi öncelikle paydaşlıktan çıkarılması istenen paydaşın payını karşılayacak kısmın maldan ayırmaya olanak bulunup bulunmadığının yani payın aynen ayrılmasının mümkün olup olmadığının araştırılması gerekir. Bu hususun tesbiti için izlenen yol malın aynen bölüşülmesi (aynen taksim) suretiyle paylı mülkiyetin sona ermesi davasındaki yolun aynısıdır. Paydaşın payının aynen ayrılmasına olanak bulunmadığının anlaşılması halinde bu payı isteyen paydaş da bulunmazsa hakim, davalıya payını devretmesi için bir süre belirler ve bu süre içinde devredilmeyen payın açık artırmayla satışına karar verir. Paydaşlıktan çıkarma davalarında da paydaşlığın giderilmesi davasında olduğu gibi paya ait satış kararı cebri icra yoluyla paraya çevirmeye dair hükümler uyarınca yerine getirilir. Bu benzerlikler sebebiyle yasa koyucu eski MK’nun 626.maddesine 14.11.1990 tarih 3678 Sayılı Kanunla eklenen 626/a maddesinde yapılan bu yeni düzenlemede bu dava türü için görevli mahkeme hakkında özel bir düzenleme yapılmasına gerek görmemiştir. Tüm bu sebeplerle 14.11.1990 tarih 3678 Sayılı Kanunla eklenen eski MK’nun 626/a maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar Dairemizin yerleşen devamlılık gösteren içtihatlarında yasa koyucunun görev hususunda düzenleme yapmaması ve yasa düzenlemesi dikkate alınarak bu tür davalara bakma görevinin Sulh Hukuk Mahkemesine ait olduğu kabul edilmiştir. Açıklanan bu olgular karşısında görevli mahkemenin paydaşlığın giderilmesi davalarında olduğu gibi Sulh Hukuk Mahkemesi olduğunun kabulüyle davanın esasının incelenmesi gerekirken aksi görüşle görevsizlik kararı verilmesi isabetsiz olmuştur.

Hüküm bu sebeple bozulmalıdır…), Gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR: Dava, paydaşlıktan çıkarma istemine ilişkindir. Mahkemece, asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu gerekçesi ile görevsizlik kararı verilmiştir. Davacılar vekilinin temyiz istemi üzerine yukarda yer alan gerekçe ile mahkeme kararı bozulmuştur. Mahkemece taşınmazın değerinin tespiti için keşif yapılmış, bilirkişi raporu alındıktan sonra direnilmiştir. Direnme karar davacılar vekilince temyiz edilmektedir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taşınmaz paydaşlığından çıkarılması istemine dair davada sulh hukuk mahkemesinin mi, yoksa asliye hukuk mahkemesinin mi görevli olduğu noktasında toplanmaktadır.

Hemen ifade edilmesi gerekir ki; davanın niteliğinin TMK’nın 696. maddesinde düzenlenen paydaşlıktan çıkarma davası olduğu konusunda Özel Daire ile yerel mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Mahkeme, bu tür davalarda davaya konu malın değerine göre görevli mahkemenin belirlenmesi gerektiğini savunmaktadır. Özel Daire, ortaklığın giderilmesi davası ile paydaşlıktan çıkarma davası kıyaslanarak bu tür davalarda sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.6100 Sayılı HMK’nın geçici 1. maddesi gereğince eldeki davaya davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan mülga 1086 Sayılı HUMK hükümleri uygulanacaktır. Mülga 1086 Sayılı HUMK’nun 1. maddesine göre görev kanun ile belirlendiğine göre sulh hukuk mahkemesinin görevlerinin düzenlendiği Mülga 1086 Sayılı HUMK’nun 8. maddesine bakılmalıdır. Maddenin ilgili bölümleri şu şekildedir; Sulh mahkemesi:

I – İflas davalarıyla vakfa dair davalar hariç olmak üzere, mamelek hukukundan doğan değer veya miktarı beşmilyar lirayı geçmeyen davaları,

II – Dava konusu olan şeyin değerine bakılmaksızın:

  1. Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ait davaları,

III – Bu ve diğer kanunların sulh mahkemesi veya hakimlerini görevlendirdiği dava ve işleri, görür.”

Madde metninden açıkça anlaşıldığı üzere “taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ait davalar” sulh hukuk mahkemesinin görevleri arasında sayılmış, ancak paydaşlıktan çıkarma davası sayılmamıştır. TMK’nın 698. maddesine göre, hukukî bir işlem gereğince veya paylı malın sürekli bir amaca özgülenmiş olması sebebiyle paylı mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğü bulunmadıkça, paydaşlardan her biri malın paylaşılmasını isteyebilir. Paydaşlar arasında uyuşma sağlanırsa paylaşma, malın aynen bölüşülmesi veya pazarlık ya da artırmayla satılarak bedelinin bölüşülmesi biçiminde gerçekleştirilebilir.

Paydaşlar arasında paylaşma biçiminde uyuşma sağlanamazsa, paydaşlardan birinin istemi üzerine hâkim, malın aynen bölünerek paylaştırılmasına, bölünen parçaların değerlerinin birbirine denk düşmemesi hâlinde eksik değerdeki parçaya para eklenerek denkleştirme sağlanmasına karar verir. Öncelikle malın satılmadan paydaşlarda veya paydaşlardan birinde kalması hedeflenmiş olsa da bölme istemi durum ve koşullara uygun görülmezse ve özellikle paylı malın önemli bir değer kaybına uğramadan bölünmesine olanak yoksa, açık artırmayla satışa hükmolunmalıdır. Taşınmazın, en son noktada el değiştirmesi sonucunu doğuran ve ortaklığın giderilmesi, paydaşlığın giderilmesi veya izale-i şuyu davası olarak nitelendirilen bu tür davalarda mülga 1086 Sayılı HUMK’nın 8. maddesi gereğince sulh hukuk mahkemesi görevli olduğu açıktır.

Paydaşlıktan çıkarılma davasına gelince;TMK’nun 696. maddesine göre kendi tutum ve davranışlarıyla veya malın kullanılmasını bıraktığı ya da fiillerinden sorumlu olduğu kişilerin tutum ve davranışlarıyla diğer paydaşların tamamına veya bir kısmına karşı olan yükümlülüklerini ağır biçimde çiğneyen paydaş, bu yüzden onlar için paylı mülkiyet ilişkisinin devamını çekilmez hâle getirmişse, mahkeme kararıyla paydaşlıktan çıkarılabilecektir.

Hâkim, çıkarma istemini haklı gördüğü takdirde, çıkarılacak paydaşın payını karşılayacak kısmı maldan ayırmaya olanak varsa, bu ayırmayı yaparak ayrılan parçanın paylı mülkiyetten çıkarılana özgülenmesine karar vermelidir. Aynen ayrılmasına olanak bulunmayan maldaki payın dava tarihindeki değeriyle kendilerine devrini isteyen paydaş veya paydaşlar, bu istemlerini paydaşlıktan çıkarma istemi ile birlikte ileri sürdükleri takdirde hâkim, hüküm vermeden önce re’sen belirleyeceği uygun bir süre içinde pay değerinin ödenmesine veya tevdiine karar vermeli, davanın kabulü hâlinde payın istemde bulunan adına tesciline hükmolunmalıdır.

Payı karşılayacak kısım maldan aynen ayrılamaz ve bu payı isteyen paydaş da bulunmazsa hâkim, davalıya payını devretmesi için bir süre belirlemeli ve bu süre içinde devredilmeyen payın açık artırmayla satışına karar vermelidir. Satış kararı, cebrî icra yoluyla paraya çevirmeye dair hükümler uyarınca yerine getirilmelidir. Birbirine benzerlik bulunan bu davalardan ortaklığın giderilmesi davalarında görevli mahkemeyi belirleyen kanun koyucu, paydaşlıktan çıkarma davalarında görev konusunda bir düzenleme getirmemiştir. Ancak, uyuşmazlığın çözümü için izlenecek yol ve yapılacak araştırma, hakkın ve taşınmazın paylaştırılması ve satış aşamaları açısından benzerlikler taşımakta olduğuna göre daha kapsamlı olan ortaklığın giderilmesi davalarında görevli olan sulh hukuk mahkemesinin, daha dar kapsamlı olan paydaşın ortaklıktan çıkarılması davasında da görevli olması gereklidir. Görüşmeler sırasında azınlık kalan üyelerce: görev konusunun kanun ile düzenleneceğinin mülga 1086 Sayılı HUMK’nın 1/1. maddesinin amir hükmü olduğu, sulh hukuk mahkemesinin görevlerinin belirlendiği aynı Kanunun 8. maddesinde sınırlı sayı kuralına göre belirlenmiş davalar haricindeki davalarda asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu, kıyas yolu ile görev belirlenemeyeceği savunulmuş ise de; bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarda belirtilen gerekçe ile kabul edilmemiştir.Hal böyle olunca; mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da, benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan sebeplerle direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olmadığı 08.06.2016 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçukluğu ile,Yukarıda (II) numaralı bentte açıklanan sebeplerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, 15.06.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY: Dava, paydaşlıktan çıkarılma davasıdır. Uyuşmazlık, ortaklığın giderilmesi davalarında olduğu gibi paydaşlıktan çıkarılma davalarının da Sulh Hukuk Mahkemesi’nin münhasıran görevinde olup olmadığı noktasındadır.Paydaşlıkdan çıkarılma 4721 Sayılı TMK’nın 696. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan madde hükmü aynen şöyledir:

” Kendi tutum ve davranışlarıyla veya malın kullanılmasını bıraktığı ya da fiillerinden sorumlu olduğu kişilerin tutum ve davranışlarıyla diğer paydaşların tamamına veya bir kısmına karşı olan yükümlülüklerini ağır biçimde çiğneyen paydaş, bu yüzden onlar için paylı mülkiyet ilişkisinin devamını çekilmez hâle getirmişse, mahkeme kararıyla paydaşlıktan çıkarılabilir.

Davanın açılması, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, pay ve paydaş çoğunluğuyla karar verilmesine bağlıdır.

Hâkim, çıkarma istemini haklı gördüğü takdirde, çıkarılacak paydaşın payını karşılayacak kısmı maldan ayırmaya olanak varsa, bu ayırmayı yaparak ayrılan parçanın paylı mülkiyetten çıkarılana özgülenmesine karar verir.

Aynen ayrılmasına olanak bulunmayan maldaki payın dava tarihindeki değeriyle kendilerine devrini isteyen paydaş veya paydaşlar bu istemlerini paydaşlıktan çıkarma istemi ile birlikte ileri sürmek zorundadırlar. Hâkim, hüküm vermeden önce re’sen belirleyeceği uygun bir süre içinde pay değerinin ödenmesine veya tevdiine karar verir. Davanın kabulü hâlinde payın istemde bulunan adına tesciline hükmolunur.

Payı karşılayacak kısım maldan aynen ayrılamaz ve bu payı isteyen paydaş da bulunmazsa hâkim, davalıya payını devretmesi için bir süre belirler ve bu süre içinde devredilmeyen payın açık artırmayla satışına karar verir. Satış kararı, cebrî icra yoluyla paraya çevirmeye dair hükümler uyarınca yerine getirilir. ”

Görüldüğü gibi; paydaşlıktan çıkarmanın mahkeme kararıyla olacağı belirtilmiştir. Ancak, bu mahkemenin hangi mahkeme olduğu açıklanmamıştır.

Bilindiği üzere, Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevi asıl, Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevi ise istisnadır. Zira, sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu işler kanunlarda tek tek sayılarak gösterilmiştir. Gösterilmeyen hallerde görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.Bu itibarla, paydaşlıktan çıkarmanın mahkeme kararıyla olacağı belirtildiğine ve bunun hangi mahkeme olduğu açıklanmadığına göre görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu tereddütsüz bir şekilde ortaya çıkmaktadır.Bugüne kadar ne doktrinde ne de Yargıtay İçtihatlarında “mahkeme” ibaresinden sulh hukuk mahkemesinin anlaşılacağı yolunda bir görüş ve uygulama görülmemiştir. Tersine “mahkeme” ibaresinden Asliye Hukuk Mahkemesi’nin anlaşıldığında ittifak vardır.

Ayrıca, kıyas ya da içtihat yoluyla mahkeme görevinin tayin edilemeyeceği her türlü izahtan varestedir.

Öte yandan; 1086 Sayılı HUMK.’nun 1. maddesine göre mahkemelerin görevi kanunla belirlenir. Bu itibarla mahkemelerin görevi kamu düzenini ilgilendiren kurallardan olup yargılamanın her aşamasında istek üzerine ya da re’sen gözetilmesi gerekmektedir. Aynı kanunun 8. maddesinin 1-2 fıkralarında Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu dava ve işler tek tek sayıldıktan sonra 3. Fıkrasında bu kanun ve diğer kanunların Sulh Mahkemesi veya hakimini görevlendirdiği dava ve işlerin Sulh Mahkemesince görüleceği hüküm altına alınmıştır. Çoğunluk görüşünde de açıklandığı üzere 4721 Sayılı TMK.’nun 696. maddesinde paydaşlıktan çıkarma ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup görevli mahkeme belirtilmemiştir. Paydaşlıktan çıkarılma davalarının Sulh Hukuk Mahkemesinde görüleceğine dair kanunlarımızda bir hükme de yer verilmemiştir. Dava tarihinde yürürlükte olan 1086 Sayılı HUMK.’nun değişik 8/1 maddesine göre mamelek hukukundan doğan değer veya miktarı dava tarihi itibariyle 7.080,00 TL’yi geçmeyen davaların görülme yeri Sulh Hukuk Mahkemesidir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nın 1. maddesinde “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve dair kurallar, kamu düzenindendir.” hükmü öngörülerek bu konudaki tüm tereddütler giderilmiş durumdadır. Somut olayımızda dava değerinin 7.080.-TL’nin çok üzerinde olduğu tarafların kabulündedir. Esasen bu durum, mahkemece gerekmediği halde, bozmadan sonra yapılan keşifle alınan bilirkişi raporu ile de belirlenmiştir. Az yukarda açıklandığı üzere, mahkemelerin görevi kamu düzenini ilgilendiren kurallardan olup yargılamanın her aşamasında istek üzerine ya da re’sen gözetilmesi gerektiğinden mahkemenin dava değerine göre Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğuna dair direnmesi yerindedir.Bu nedenle, direnme hükmünün onanması gerekirken, bozulmasına dair sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.

KARŞI OY: Dava; Türk Medeni Kanunu 696.maddesinde düzenlenen paydaşın paydaşlıktan çıkarılması davasıdır.

Dava, sulh hukuk mahkemesinde açılmış, yerel mahkemece asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, Özel Dairece; dairenin eskiden beri müstakar uygulamaları sebebiyle görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğu gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuş, yerel mahkemece önceki kararda ısrar edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, paydaşın paydaşlıktan çıkarılmasına dair davada görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi mi, yoksa asliye hukuk mahkemesi mi olduğu yönündedir.

Bilindiği üzere 6100 Sayılı HMK nın (ve dava tarihinde yürürlükte bulunan HUMK) 1. maddesi “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir” demektedir. Sulh hukuk mahkemesinin görevi ise HMK 4. (HUMK 8.) maddede sayılmış, bunların içerisine “Paydaşlıktan çıkarma davası” alınmamıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 696/1.maddesine baktığımızda “mahkeme kararıyla paydaşlıktan çıkarılabilir” ifadesinin bulunduğunu görmekteyiz.

Mahkemelerin görevi kanunla düzenlendiğine göre usul hükümlerini kıyas yoluyla uygulayarak görevli mahkemenin tayini mümkün değildir. Diğer yandan TMK 696. maddesinde paydaşlıktan” mahkeme” kararıyla çıkarılabileceği belirtilmektedir. Bilindiği üzere yasalarımızda bahsedilen mahkemenin veya hakimliğin hangisi olduğu açıkça belirtilmemişse kastedilen asliye hukuk mahkemesidir. Zira sulh hukuk mahkemesinin görev alanı sayma suretiyle sınırlı olarak belirtilmiştir. Asıl olan da asliye mahkemesidir.

Davanın açıldığı tarih itibariyle 6100 Sayılı HMK nın yürürlüğe girmemiş olması sebebiyle sulh hukuk mahkemesinin de genel mahkeme sıfatının bulunduğu hususu gözden kaçırılmamalıdır. Bu durumda dava tarihindeki müddeabihin değerine bakılmalıdır. Değeri sulh hukuk mahkemesi görev sınırını aştığına göre yine asliye hukuk mahkemesinin görevle olduğu sonucuna varılmaktadır.

Anlatılan bu sebeplerle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.