Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş tarafından, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmemesi halinde, işlem tarafı iyiniyetli üçüncü kişinin 4721 sayılı Kanun’un 1023. maddesinden yararlanacağı kabul edilmektedir. Bu durum aile konutu olarak kullanılan taşınmazın tapu kaydında, konutun bu niteliğini gösteren şerh olmaması hali ile ilgilidir ve taşınmazın aile konutu olduğunu bilmeyen ya da bilemeyecek durumda olan üçüncü kişinin tapuya güven ilkesinden yararlanmasıdır.
Taraflar arasındaki “ipoteğin kaldırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 1. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 06.03.2013 gün ve 2011/1024 E., 2013/228 K: sayılı kararın incelenmesi davalı M.. G.. vekili ve feri müdahil Türkiye Finans Katılım Bankası A.Ş. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 06.03.2014 gün ve 2014/3251 E., 2014/4913 K: sayılı ilamıyla oyçokluğuyla onanmış, davalı M.. G.. vekili ve feri müdahil Türkiye Finans Katılım Bankası A.Ş. vekili tarafından karar düzeltme istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 07.07.2014 gün ve 2014/13600 E., 2014/15706 K: sayılı ilamı ile;
(…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ise de, bu Kanuna 6217 sayılı Kanunla ilave edilen geçici 3. maddenin (1.) bendinde, Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun kanun yollarına ilişkin hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı hükme bağlandığından, karar düzeltme talebinin incelenmesi gerekmiştir.
1-Dava, M.. G..’e karşı 01.12.2011 tarihinde açılmıştır. Davacı vekili, 19.12.2011 tarihli dilekçesiyle, davanın lehine ipotek tesis edilmiş olan … Bankası A.Ş’ye ihbar edilmesini istemiştir. Davanın ihbarına ilişkin davetiye “dava dilekçesi ve tensip zaptıyla” birlikte adı geçen bankanın Sanayi şubesine 26.12.2011 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Dava kendisine ihbar edilen kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında davaya fer’i müdahil olarak katılabilir (HMK md. 63, 66). Müdahale talebinde bulunan üçüncü kişi, yanında katılmak istediği tarafı, müdahale sebebini ve bunun dayanaklarını belirten bir dilekçeyle mahkemeye başvurur (HMK md. 67/1). Müdahale dilekçesi davanın taraflarına tebliğ edilir. Mahkeme, gerekirse taraflarla birlikte üçüncü kişiyi de dinlemek üzere davet eder, gelmeseler dahi müdahale talebi hakkında karar verir (HMK md. 67/2). Müdahale talebinin kabulü halinde, müdahil ancak davayı bulunduğu noktadan itibaren takip edebilir. Müdahil, kimin yanında davaya katılmış ise, katıldığı tarafın yararına olan iddia ve savunma vasıtalarını ileri sürebilir. Onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabilir. Mahkeme katıldığı noktadan itibaren taraflara bildirilen işlemleri müdahile de tebliğ eder (HMK md. 69).
Dava, kendisine ihbar edilen davalı banka, mahkemeye müdahale talebini ihtiva eden herhangi bir dilekçe vermemiş, ancak kendisine karşı da dava açılmış gibi, kendisini “davalı” yerine koyarak, davaya bu sıfatla cevap dilekçesi vermiş, davanın reddini istemiş ve savunmasını dayandığı delilleri göstermiş, bu deliller mahkemece de toplanmış, taraflara bildirilen bütün işlemler bankaya da bildirilmiş, duruşmalara banka vekili başından sonuna kadar katılmıştır. Mahkemece, müdahale talebi hakkında bir karar verilmemiş olmakla birlikte, bankanın davaya cevap vermiş olması, davanın reddini talep etmesi ve her türlü usul işlemini yapmış olması ve davalı Murat’la arasında rücu ilişkisi bulunması karşısında, bankanın davadaki sıfatının davalı M.. G.. yanında “fer’i müdahil” (HMK: m. 66/1) olduğu kabul edilmelidir. Hal böyleyken, bankanın davadaki sıfatının “fer’i müdahil” yerine, “davalı” olarak gösterilmesi doğru olmadığı gibi, müdahilin yer aldığı asıl davada hükmün taraflar hakkında verileceği (HMK md. 69/1) nazara alınmadan, banka hakkında da hüküm kurulması ve davacı yararına tayin edilen vekalet ücretinden bankanın sorumlu tutulması da doğru bulunmamıştır.
2- Davacı, “aile konutu” olarak özgülenen taşınmaz üzerine açık rızası alınmadan Türk Medeni Kanununun 194/1. maddesi hükmüne aykırı olarak tesis edilen ipoteğin iptalini istemiştir.
İpotek, dava dışı “O….Halı Dekor Sanayi Ltd. Şti’nin” … Bankası A.Ş.’den aldığı 400.000 TL tutarındaki kredinin teminatını oluşturmak üzere, 02.12.2009 tarihinde bu banka lehine tesis edilmiştir. Üzerinde ipotek tesis edilen taşınmazın, davacı ve eşinin “aile konutu” olarak özgülendiği, ipotek tesis tarihinde ve halen aile konutu olarak kullanıldığı toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Davaya müdahil olarak katılan banka, ipotek tesisine davacı eşin muvakatinin alındığını ileri sürmüş, davacı ise sunulan “muvafakatname”deki imzanın kendisine ait olmadığını belirterek muvafakatnameyi kabul etmemiştir. “Eş Muvafakatnamesi” başlıklı belgedeki davacının ismi altındaki imzanın davacının eli ürünü olmadığı adli tıp raporu ile tespit edilmiştir. ipotek alacaklısı banka, alacağının ödenmeyen kısmı (262.043 TL) için, genel kredi sözleşmesini “müşterek borçlu ve müteselsil kefil” olarak imzalamış olan davalı M.. G..’e 11.05.2011 tarihinde bu kişinin yaptığı ödeme tutarı kadar sahip olduğu alacak hakkını noterde düzenlenen temlikname ile temlik etmiştir. 11.05.2011 tarihli temliknamede; “M.. G..’in, müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla sorumlu olduğu kredi borcunun ödenmeyen 262.043 TL’sini kefalet borcuna karşılık Türkiye Finans Katılım Bankası A.Ş’ye ödediği, böylelikle kredi borcunun tasfiye edildiği, M.. G.. tarafından ödenen meblağla sınırlı olarak alacağın teminatını oluşturan rehin hakkıyla birlikte bankanın M.. G..’e temlik ettiği” belirtilmektedir.
Kefil eda ettiği şey nispetinde alacaklının haklarında, ona halef olur (eBK: md. 496, 6098 s. TBK: md. 596/1). Genel kredi sözleşmesini “müşterek ve müteselsil kefil” sıfatıyla imzalayan davalı Murat, borcun bakiyesini alacaklıya ödediğine göre, ödediği tutar oranında alacaklının haklarında, ona halef olmuştur. Dolayısıyla, kefilin ödediği tutar oranında alacakla birlikte, rehin hakları da kefile geçmiştir. Alacaklı, borcu ödeyen kefile haklarını kullanmasına yarayabilecek borç senetlerini teslim etmek ve gerekli bilgileri vermekle yükümlüdür. Alacaklı, kefalet sırasında var olan veya alacak için sonradan sağlanan rehinleri ve diğer güvenceleri de kefile teslim etmek ve bunların devri için gerekli işlemleri yapmak zorundadır (6098 s. TBK: md. 592/3) Halefiyet yoluyla rehin hakları da alacakla birlikte kendisine geçen kefilin, rehne ilişkin hak tesis edilirken, rehin olarak gösterilmiş olan konutun aile konutu olup olmadığını bilmesi beklenemeyeceği gibi, biliyor olsa bile, az önce değinilen yasal zorunluluk gereği alacaklının, rehin verenin eşinin ipotek tesisine muvafakat ettiğine ilişkin verdiği bilgi ve buna ilişkin kendisine teslim edilen belge karşısında yapacağı herhangi bir araştırma da yoktur. Halefiyet yoluyla, ödediği tutar oranında alacakla birlikte rehin haklarına sahip olan kefilin, muvafakat belgesindeki imzanın rızası gereken eşe ait olup olmadığını araştırma yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Bu bakımdan isteğin reddi yerine, borcu ödediği için alacaklının haklarına halef olan kefilin, rehnin paraya çevrilmesini istemek hakkını ortadan kaldıracak şekilde ipoteğin iptaline karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
Ne var ki gerek yukarıda birinci bentte açıklanan husus, gerekse ikinci bentte açıklanan yönler, ilk incelemede sehven gözden kaçtığından hükmün onanmasına karar verilmiş olmakla, davalının ve bankanın bu yönlere temas eden karar düzeltme talepleri haklı ve yerinde olup kabulüne, Dairemizin onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme kararının yukarıda gösterilen sebeplerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 440/I-4. maddeci gereğince karar düzeltme talebinin yukarıda gösterilen sebeplerle KABULÜNE, Dairemizin 6.3.2014 tarihli ve 2014/3251 esas, 2014/4913 karar sayılı onama kararının KALDIRILMASINA, yerel mahkeme kararının yukarıda 1. ve 2. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA…) karar verilerek dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, TMK m. 194. gereğince aile konutu hukuksal nedenine dayalı ipoteğin kaldırılması istemine ilişkindir. Davacı kadın, davalılardan koca adına kayıtlı olup aile konutu niteliğinde bulunan taşınmaz kaydına kendisinin bilgi ve rızası dışında ipotek şerhi konulduğunu belirterek, ipoteğin terkinine karar verilmesi istemiştir.
Davalı M.. G.. vekili, dava konusu taşınmazın aile konutu olmadığını, ipotek alacaklısı bankaya güvenerek alacağı temlik aldığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Feri müdahil … Bankası AŞ. vekili, müvekkili ile dava dışı O.. Halı Dekor Sanayi ve Tic. Ltd. Şti arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşme uyarınca kullanılacak olan kredinin teminatı olması amacıyla dava konusu taşınmazda müvekkili banka lehine 02.12.2009 tarihinde 400.000,00 TL bedelli 1. derece ipotek tesis edildiğini, kredi borcunun aksatılması üzerine kefil M.. G.. tarafından kredi borcuna karşılık 262.043,00 TL ödeme yapıldığını, müvekkilinin de ödeme tutarı kadar sahip olduğu alacak ve ipotek haklarını 11.05.2011 tarihli temlikname ile davalı M.. G..’e devrettiğini, temlik nedeniyle müvekkiline husumet yöneltilmesinin doğru olmadığını, esasa ilişkin ise davacının ipotek işleminden haberdar olduğunu ve ipotek işlemine yazılı olarak muvafakat verdiğini, muvafakat olmasa bile taşınmaz üzerinde aile konutu şerhinin bulunmadığını bu nedenle müvekkilinin iyi niyetli olduğunu ve TMK 1023. maddesi uyarınca iyi niyetinin korunması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Dahili davalı O.. Ö.. ise cevap vermemiştir.
Mahkemece, davacıya ait olduğu iddia edilen muvafakatnamedeki imzanın davacıya ait olmadığının adli tıp raporu ile anlaşıldığı, eşin rızası alınmaksızın taşınmaz üzerinden tesis edilen ipoteğin geçersiz ve hükümsüz olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne dair verilen karar, davalı M.. G.. vekili ve feri müdahil … Bankası A.Ş. vekilinin temyizi üzerine, Özel Dairece onanmıştır. Davalı M.. G.. vekili ve feri müdahil … Bankası A.Ş. vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle karar bozulmuştur. Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı M.. G.. vekili ve feri müdahil … Bankası A.Ş. vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 1-İpotek alacaklısı banka ile halefiyet yoluyla ödediği tutar oranında alacakla birlikte rehin haklarına sahip olan kefilin, muvafakat belgesindeki imzanın rızası gereken davacı eşe ait olup olmadığını araştırmasının gerekip gerekmediği;
2-İpotek alacaklısı … Bankası AŞ nin davadaki sıfatının “fer’i müdahil” mi yoksa “davalı” mı olduğu, burada varılacak sonuca göre banka hakkında da hüküm kurulması ve davacı yararına tayin edilen vekalet ücretinden sorumlu tutulmasının mümkün olup olmadığı; noktalarında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmede her bir uyuşmazlık ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
I-Davalı M.. G.. vekilinin temyiz istemi yönünden; Aile konutu, Türk Medeni Kanunu düzenlemesi içinde değişik maddelerde(m. 240, 254, 279, 652) zikredilmiş, ancak konuyla ilgili temel düzenleme m. 194’de yer almıştır. Düzenlemeye göre; eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemeyecek, aile konutunu devredemeyecek veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamayacaktır. Böylece, kural olarak eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlem yapma serbestisi Türk Medeni Kanunu felsefesi içinde kabul edilmişken (TMK m. 193), aile konutu ile bu kurala ayrı bir istisna getirilmiş, aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılması esası kabul edilmiştir. Düzenleme ile malik olmayan eşe, aile konutu ile ilgili tapu kütüğüne şerh verilmesini isteme hakkı tanınmıştır(TMK m. 194/3).
Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş tarafından, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmemesi halinde, işlem tarafı iyiniyetli üçüncü kişinin 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 1023.maddesi hükmünden yararlanacağı kabul edilmektedir (HGK: 24.04.2013, E: 2012/2-1567, K: 2013/579). Bu durum aile konutu olarak kullanılan taşınmazın tapu kaydında, konutun bu niteliğini gösteren şerh olmaması hali ile ilgilidir ve taşınmazın aile konutu olduğunu bilmeyen ya da bilemeyecek durumda olan üçüncü kişinin tapuya güven ilkesinden yararlanmasıdır.
Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay ele alındığında, dava konusu taşınmazın tapu kaydında ipotek tesis edildiği tarihte aile konutu şerhi bulunmadığı açıktır. Ancak, ipotek alacaklısı banka taşınmazın bu niteliğini bilerek, ipotek tesisi sırasında taşınmaz maliki olmayan eşin(kadın) muvafakatini almıştır. Her ne kadar muvafakatnamedeki imza davacı kadına ait olmasa da ipotek tesisi için eşin rızasını alma yönünde girişimi olan Bankanın taşınmazın aile konutu niteliğini bilmediği söylenemez. Dolayısıyla, muvafakat belgesindeki imzanın rızası gereken davacı eşe ait olup olmadığını araştırmadan aile konutu üzerine ipotek tesis ettiren ipotek alacaklısı banka ile halefiyet yoluyla ödediği tutar oranında alacakla birlikte rehin haklarına sahip olan kefilin(davalı M.. G..’in) TMK m. 1023. de düzenlenen tapuya güven ilkesinden yararlanması mümkün değildir.
Aile konutu niteliğinde duraksama bulunmayan taşınmaz için davacı kadının bilgi ve onamı dışında, TMK m. 194/1’e aykırı olarak ipotek tesis edilmesi nedeniyle, yerel mahkemece ipoteğin kaldırılması (TMK m. 194/3) kararı verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; halefiyet yoluyla rehin hakları alacakla birlikte kendisine geçen kefilin, rehne ilişkin hak tesis edilirken, rehin olarak gösterilmiş olan konutun aile konutu olup olmadığını bilmesi beklenemeyeceği, rehin verenin eşinin ipotek tesisine muvafakat ettiğine ilişkin verdiği bilgi ve buna ilişkin kendisine teslim edilen belge karşısında yapacağı herhangi bir araştırmanın bulunmadığı ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda belirtilen gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Açıklanan nedenlerle Yerel Mahkemece verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır.
II-Feri müdahil … Bankası AŞ. vekilinin temyiz istemi yönünden; Bir dava sonucunda verilen hüküm, kural olarak, o davanın tarafları hakkında (maddi anlamda) kesin hüküm teşkil eder (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun m.303) ve fakat üçüncü kişiler hakkında kesin hüküm teşkil etmez. Fakat bazı hallerde, bir dava sonucunda verilen hüküm, bir üçüncü kişinin hukuki durumunu da dolaylı olarak etkileyebilir. Bu hallerde, üçüncü kişinin o davaya katılmasında (müdahale etmesinde) hukuki yararı vardır. Fakat üçüncü kişi, davaya (üçüncü) bir taraf gibi katılmaz, bilakis taraflardan birinin yanında ve onun yardımcısı olarak katılırsa, bunu sağlayan müesseseye, fer’i müdahale (katılma) denir.
Davada taraflar hakkında verilen hüküm, o davada taraflardan biri lehine davaya katılmış olan fer’i müdahil hakkında (o davanın taraflarından biri ile fer’i müdahil arasında açılacak yeni bir davada) kesin hüküm teşkil etmez. Çünkü fer’i müdahil taraf olmadığından onun hakkında karar verilemez. Karar yalnız taraflar hakkında verilir ve yalnız taraflar için kesin hüküm teşkil eder (HMK m.303).
Somut olayda; davalı M.. G.. aleyhine açılan dava, daha sonra ipotek alacaklısı bankaya ihbar edilmiş, ihbar üzerine bankada davaya müdahil olmuştur. Az yukarda belirtildiği üzere müdahilin yer aldığı asıl davada hüküm taraflar hakkında verilir(HMK md. 69/1).
Hal böyle olunca, yerel mahkemece feri müdahil banka hakkında da hüküm kurulması ve bankanın yargılama giderlerinden sorumlu tutulması doğru olmamış hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (I). numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı M.. G..’in temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının ONANMASINA oy çokluğuyla, aşağıda dökümü yazılı (27.298,80 TL) harcın temyiz eden davalıdan alınmasına,
Yukarda (II). numaralı bentte açıklanan nedenlerle feri müdahil bankanın temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının BOZULMASINA oybirliğiyle, istek halinde temyiz peşin harcın davalılardan bankaya iadesine, 19.06.2015 gününde karar verildi.