1. Anasayfa
  2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2020/272 K: 2022/1487 T: 10.11.2022


Ön alım davasına konu payın bulunduğu taşınmazda paydaşlar arasında fiili taksim yapıldıktan sonra, bunlardan biri kendisinin kullandığı yeri ve bu yere tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, aynı taşınmazda farklı bir bölüm kendisine bırakılan ve satıcı zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda yapılan satış nedeniyle ön alım hakkını kullanması dürüst davranma kuralı ile bağdaşmaz. Kötü niyet iddiası davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerekir. Filli taksimin, iddia eden tarafından kanıtlanması gerekir.

1. Taraflar arasındaki “önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin İzmir ili Çiğli ilçesi Büyükçiğli Mahallesi 22268 ada 6 parselde kayıtlı taşınmazda 1/2 hisse maliki olduğunu, diğer 1/2 payın eşi …’e ait olduğunu, müvekkilinin eşine boşanma davası açtığını, …’ün 1/2 hissesini 17.07.2014 tarihinde 55.000TL bedelle …’e sattığını, … tarafından da 04.08.2014 tarihinde 100.000TL bedelle davalı …’e satıldığını, müvekkilinin ön alım hakkını kullanmasını engellemek için bedelde muvazaa yapılarak …’e yapılan satışta bedelin yüksek gösterildiğini ileri sürerek, müvekilinin ön alım hakkına dayalı olarak davalı … adına kayıtlı tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesine talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya konu taşınmaz hisseli olmasına rağmen iki katlı ve her katın girişlerinin farklı olduğunu, her katın bağımsız durumda bulunduğunu, davacı ile aleyhine boşanma davası açtığı …’ün uzun zamandan beri ayrı olup, fiilen ikiye ayırdıkları taşınmazı ayrı ayrı kullandıklarını, davacının kızı ile birlikte üst katta, …’ün ise alt katta ikamet ettiğini, paydaşlar tarafından fiili olarak belirli bir kısım kullanılırken paydaşın tasarrufundaki yeri ve ona tekabül eden payın üçüncü kişiye satılması hâlinde, satıcının malik olduğu zamanda o yerde hak iddia etmeyen diğer paydaşın tapuda pay satışı şeklinde yapılan işlem nedeniyle ön alım hakkını kullanmasının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi gereğince iyi niyetle bağdaşmadığını, imardan kaynaklanan ortaklıklarda ön alım hakkının kullanılamayacağını, bedelde muvazaa iddiasını kabul etmediklerini, müvekkilinin … ile önce adi yazılı satış sözleşmesi yaparak satış bedeli olan 100.000TL’yi ödediğini, …’in satış taahhüdünü yerine getirmemesi üzerine müvekkili tarafından Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/428 E., 2014/418 K: sayılı dosyasıyla tapu iptali ve tescil, terditli olarak 100.000TL alacak talepli dava açıldığını, …’in 15.000TL daha bedel alarak karşılığında tapuda ferağ verdiğini ve davayı kabul ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.06.2015 tarihli ve 2014/497 E., 2015/325 K: sayılı kararı ile; davacının eşi ile 1/2 oranında ortak oldukları taşınmazın …’e teminat amaçlı olarak devredildiği, taşınmazda bağımsız bölümler bulunmayıp tapuda bir katlı ev vasfında göründüğü, her ne kadar davacının eşi konut satılıncaya kadar evin alt katını kullanmış ise de fiziki bir taksim sayılamayacağı, satışın muvazaalı şekilde 100.000TL olarak gösterilip, gerçek satış bedelinin 55.000TL olduğu, davalının satın aldığı kişiyi tanıdığı, olayları bilen ve bilebilecek konumda olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 29.05.2017 tarihli ve 2015/13464 E., 2017/4401 K: sayılı kararı ile; “…Önalım davasına konu payın ilişkin bulunduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak kendi aralarında taksim edilip her bir paydaş belirli bir kısmı kullanırken bunlardan biri kendisinin kullandığı yeri ve bu yere tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satıcı zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda yapılan satış nedeniyle önalım hakkını kullanması TMK’nın 2. maddesinde yer alan dürüst davranma kuralı ile bağdaşmaz. Kötüniyet iddiası 14.2.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerekir. Bu gibi halde savunmanın genişletilmesi söz konusu değildir. Eylemli paylaşmanın varlığı halinde davanın reddi gerekir.

Önalım davalarında fiili taksime değer verilmesi için taksimin yazılı olarak yapılması ya da taşınmazın çok sayıda paydaşının bulunması halinde tüm paydaşları tarafından fiilen kullanılan bölümlerin olması gerekmez. Taşınmazı kullanan paydaşların paylarının tamamına karşılık gelen bir alanı kullanmaları da gerekmemekte olup, davacının ve davalıya pay satan eski paydaşların hukuken geçerli olmasa bile bir eylemli paylaşmasının söz konusu olup olmadığının tespiti önem taşır.

Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazın tapu kaydında davacı ile hissesini satan dava dışı …’ün 1/2 paylı malik olduğu, davacı tarafın eşi dava dışı …’e Karşıyaka 2. Aile Mahkemesinin 2014/430 esas sayılı dosyası boşanma davası açtığı, boşanma dava dilekçesinde davacının “eşi Muammer’in kendisine şiddet ve hakaret uygulayıp evden kovması nedeniyle üst kata yerleştiği, fiilen ayrı yaşamakta oldukları” yönünde beyanının olduğu, mahallinde yapılan keşifte dinlenen davacı tanıklarından kızı …’ün, “konutun fiili kullanımı konusunda uyuşmazlık söz konusu değildi… alt katı babam kullanmaktadır.” yine davacının diğer kızı …’ın “yaklaşık 1-1,5 yıl kadar önce anne babam alt kata taşınıp üst kata ben eşimle birlikte taşındım. Halen de üst katta annem kardeşim eşim oturmaktayız…. annem babam arasındaki kavgalar dolayısıyla annem ve kardeşimi üst kata ben aldım. Kendisi alt katta yaşamaktadır.” yine davacının damadı …’ın “halen aşağıda … oturuyordu kayınvalidem benim yanımda oturuyor” şeklindeki beyanları ile keşif zaptı, bilirkişi raporları ve her ne kadar tapuda 1 kat ev niteliğine sahip olsa da Zemin kat+Normal kat dan oluşan taşınmazın fiili kullanım biçiminin davalının fiili taksim savunmasını doğrular nitelikte olduğu anlaşılmıştır.

Taşınmazın fiilen taksim edildiğinden söz edebilmek için her bir paydaşın fiilen kullandığı bir bölümün olması ya da taşınmazı kullanan paydaşların paylarına karşılık gelen bir alanı kullanmaları gerekmemektedir. Ortada hukuken geçerli olmasa bile bir eylemli bölüşme söz konusu olduğundan zamanında dava dışı …’ün kullandığı yer üzerinde hak iddia etmeyen davacının önalım hakkını kullanması yukarıda açıklandığı üzere Medeni Kanun’un 2. maddesi ile bağdaşmaz. Taşınmaz fiilen taksim edilerek kullanıldığına göre mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.06.2019 tarihli ve 2018/290 E., 2019/213 K: sayılı kararı ile; davacı ile eski eşi Muharrem Hür arasında rızaya dayanan fiili ve eylemli taksim ve bölüşüm olmadığı, karı – kocanın evliyken kendi rızaları ile üst katının kullanımlarını kızına verdikleri, taraflar arasında geçimsizlik başlayınca ve boşanma davası açılınca davacı eşin kızının yanına yerleştiği, bu yerleşmenin fiili taksim kabul edilemeyeceği, zaruretten meydana geldiği, kaldı ki karı – kocanın evli iken herhangi bir fiili bölüşüm ve taksim yapmadıkları, taşınmazı beraberce kullandıkları, dava dışı hissedarın boşanma ile birlikte gerçekleşen husumet nedeniyle boşanmayla aynı tarihe denk gelen devirlerin gerçekleştiği ve davalıya yapılan devir ile dava dışı …’e yapılan devrin arasında on beş günlük süre bulunduğu, her iki değer arasında fahiş fark bulunduğu, nitekim davalının ödemeye ilişkin herhangi bir dekont da sunmadığı, böylelikle art arda farklı değerlerde yapılan devirlerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, dava konusu taşınmazda eylemli taksimin bulunup bulunmadığı buradan varılacak sonuca göre davacının ön alım hakkını kullanmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. BİRİNCİ ÖN SORUN

12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce birinci ön sorun olarak; Mahkemece, direnme adı altında verilen kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmış ve ön sorun bulunmadığına oy birliğiyle karar verilerek birinci ön sorun aşılıp ikinci ön sorunun incelenmesine geçilmiştir.

IV. İKİNCİ ÖN SORUN

13. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce ikinci ön sorun olarak; direnmeye ilişkin kısa karar ve gerekçeli kararda “Karar kesinleştiğinde depo edilen 55.000,00 TL satış bedelinin tüm nemaları ile birlikte davalı … e ödenmesine,” karar verilmesine rağmen gerekçeli kararın altında “HMK’nun 304.maddesine göre düzeltme; mahkememizce re’sen rakam hataları düzeltilebileceğinden hükmün 2. bendindeki 55.000,00 TL 57.000,00 TL olarak düzeltilmiştir.” ibaresine yer verildiği dikkate alındığında usulüne uygun bir direnme kararının bulunup bulunmadığı ön sorun olarak tartışılmış, yapılan görüşmelerde mahkemece tesis edilen kararın usul hükümlerine uygun olduğuna oy birliğiyle karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

V. GEREKÇE

14. Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramlara ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.

15. Bilindiği üzere paylı mülkiyette paydaşlar arasında ortak idare ve kullanma durumu söz konusu olduğundan paydaşların birbirlerini bilmeleri ve tanımaları önem taşımaktadır. Bu ihtiyacın gereği olarak paydaşlar arasına yabancı bir kişinin girişini engellemek, taşınmazın daha küçük parçalara ayrılmasını önleyebilmek, hisselerin mümkün olduğu kadar hissedar elinde toplanmasını temin etmek amacıyla paylı taşınmazlarda hissedarların temlik hakkı sınırlandırılarak yasal ön alım hakkı tanınmıştır.

16. Ön alım hakkı taşınmaz mal mülkiyetinin kanundan doğan takyitlerinden biri olup 26.12.1951 tarihli ve 1/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında yenilik doğuran bir hak olduğu belirtilmiştir.

17. Ön alım hakkı, bir taşınmazın satılması durumunda satışın şartlarına uyulması koşuluyla bir kimsenin öncelikle satın alma hakkıdır (Türk Hukuk Lugatı, Ankara 2021 Baskı, Cilt I, s. 884).

18. Öte yandan 20.06.1951 tarihli ve 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında ise ön alım hakkının hukukî niteliği, “Şufa hakkı, mefşu hissenin üçüncü şahsa satılması ve satışa ıttıladan itibaren bir ay içinde kullanılmış olması gibi muayyen şartlar altında kullanılacak yenilik doğurucu bir haktır ki, şefinin bu hakkı kullandığı yolundaki tek taraflı irade beyanının müşteriye vasıl olmasıyla yeni bir hukuki vaziyet meydana getirilmesine yarar. Bu hakkın kullanılmasıyla şefi yeni bir akit yapmaya hacet kalmaksızın müşteriye halef olur” şeklinde açıklanmıştır.

19. Yasal ön alım hakkı, TMK’nın “Taşınmaz Mülkiyetinin İçeriği ve Kısıtlamaları” başlıklı ikinci ayrımında, “II. Devir hakkının kısıtlamaları 1. Yasal önalım hakkı” alt başlıkları altında “a. Önalım hakkı sahibi” başlıklı 732; “b. Kullanma yasağı, feragat ve hak düşürücü süre” başlıklı 733 ve “c. Kullanılması” başlıklı 734. maddelerinde önceki kanundan farklı içerikte düzenlenmiştir.

20. Yürürlükte bulunan bu hükümlerle; yasal ön alım hakkının, paylı mülkiyette paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde kullanılabileceği, ön alım hakkından feragatin yöntem ve koşullarının neler olduğu, satışın diğer paydaşlara bildirilmesi gereği, bu bildirimden ve satış tarihinden itibaren uygulanacak yasal sürelerin neler olduğu, bu hakkın dava açılarak kullanılabileceği, ön alım bedelinin ve giderlerin nakden yatırılması gerektiği düzenleme altına alınmıştır.

21. Türk Medeni Kanunu’nun 732. maddesi; “Paylı mülkiyette bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını tamamen veya kısmen üçüncü kişiye satması hâlinde, diğer paydaşlar önalım hakkını kullanabilirler” hükmünü içermektedir. Madde gerekçesinde ise: “Maddede paylı mülkiyette herhangi bir paydaşın kendi payını ister tamamen ister kısmen bir başkasına satması hâlinde, diğer paydaşların önalım haklarını kullanabilecekleri öngörülmüştür. Bu suretle, önalım hakkının, bir payın üçüncü kişiye tamamen veya kısmen satılması durumunda da kullanılabileceği vurgulanmıştır” ifadelerine yer verilmiştir. Anılan düzenlemede ön alım hakkının açık bir tarifi yapılmamakla birlikte temel prensibin mülkiyet serbestisi ve tasarruf yetkisi olduğu gözetilerek paydaşın temlik hakkı sınırlandırılırken bu sınırlandırma sınırlı tutularak sadece satım akitleri için ön alım hakkı öngörülmüştür.

22. Yasal ön alım hakkı, paylı mülkiyete konu bir taşınmazın paydaşlarından birinin payını bir üçüncü kişiye satması hâlinde diğer paydaşlara aynı şartlarla bu payın alıcısı olabilme yetkisini veren yenilik doğuran bir haktır. Payın tamamının veya bir kısmının satılması arasında bir fark yoktur. Kişiye değil paya bağlı bir haktır ve kim paydaş olursa bu hakka sahiptir. Ön alım hakkı kullanılınca paydaş payını yasal ön alım hakkını kullanan diğer paydaşa devretme yükümlülüğü altına girmektedir. Böylece ön alım hakkı taşınmaz mülkiyetinin dolaylı sınırlama biçimlerinden birisidir. Bu hak kullanılmadığı sürece ortada bir kısıtlama olmayıp, ön alım hakkının kullanılmasıyla birlikte ortaya çıkar. Yasal ön alım hakkının kullanılması, ancak paydaş olmayan birisine yapılan satışta söz konusu olur. Ön alım hakkı eskisi gibi irade bildirimi ile değil ancak alıcıya karşı dava açılarak kullanılabilir. Bu hakkın dava dışında kullanılması olanaklı değildir. Ön alım davası yenilik doğuran bir dava, kararı da yenilik doğuran bir karardır.

23. Diğer taraftan davalının, taşınmazda “fiili taksim” bulunduğunu ileri sürmesi nedeniyle bu kavram hakkında da açıklama yapılmasında fayda vardır.

24. Türk Medeni Kanunu’nda paydaşlar arasında fiili taksim hususu düzenlenmediği gibi ön alım hakkının kullanımına olan etkisine dair bir düzenleme de bulunmamaktadır. Bu kavram uygulamamıza Yargıtay içtihatları ile girmiştir. Yargısal içtihatlarda yapılan tanıma göre paydaşlar arasında fiili taksim bulunduğu takdirde ön alım hakkının kullanılmasının dürüstlük kurallarına aykırı olduğunun kabul edilebilmesi için, yasal ön alım hakkına konu payın ilişkin bulunduğu bir taşınmazın varlığı, bu taşınmazın, paydaşlarca kendi aralarında taksim edilmesi ve davacı ve davalıya pay satan paydaş (paydaşların) taşınmazın belirli bir kısmını kullanması gerekli ve yeterlidir.

25. Paydaşlar arasında fiili taksim bulunması hâlinde yasal ön alım hakkının kullanılamayacağına dair bir yasa hükmü bulunmasa da, taşınmazda fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre de paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemli olarak bağımsız bu oluşumun korunması, TMK’nın 2. maddesinde tanımını bulan dürüstlük kuralının gereğidir. Zira TMK’nın 2. maddesinde herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken dürüstlük kurallarına uyması zorunluluğu getirilmiş, uyulmamasının yaptırımı olarak da hakkın kötüye kullanılmasının hukuk düzeni tarafından korunmayacağı belirtilmiştir. Bilindiği üzere hakkın açıkça kötüye kullanıldığı tüm hâllerde dürüstlük kuralına da aykırılık söz konusudur. Fiili taksimin hukukî dayanağını da TMK’nın bu maddesi oluşturmaktadır (Tunaboylu, Müslüm: Önalım (Şuf’a) Davaları, Ankara 2008, s. 440).

26. Nitekim öğretide paylı mülkiyette fiili taksim durumu Yargıtay kararlarından bağımsız olarak tanımlanmamış olup yalnızca yasal ön alım hakkının dürüstlük kuralına aykırı kullanımlarından biri olarak nitelendirilmiştir (Köylüoğlu, Egemen: Önalım Davası (yayınlanmamış doktora tezi), Ankara 2011, s. 94).

27. Bu doğrultuda, ön alım davasına konu payın bulunduğu taşınmazda paydaşlar arasında fiili taksim yapıldıktan sonra, bunlardan biri kendisinin kullandığı yeri ve bu yere tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, aynı taşınmazda farklı bir bölüm kendisine bırakılan ve satıcı zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda yapılan satış nedeniyle ön alım hakkını kullanması TMK’nın 2. maddesinde yer alan dürüst davranma kuralı ile bağdaşmaz. Kötü niyet iddiası 14.02.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerekir.

28. Yapılan açıklamalar ışığı altında somut olaya gelince; çekişmeli 22268 ada 6 parselde kayıtlı taşınmazda davacının 1/2 hisse maliki olduğu, diğer 1/2 payın ise davacının eşi …’e ait olduğu, …’ün 1/2 hissesini 17.07.2014 tarihinde 55.000TL bedelle …’e sattığı, … tarafından da 04.08.2014 tarihinde 100.000TL bedelle davalı …’e satış suretiyle devredildiği, taşınmazda hissedar olan davacı tarafından 09.09.2014 tarihinde ön alım hakkına dayalı olarak eldeki davanın açıldığı görülmektedir.

29. Davalı vekili tarafından, davaya konu taşınmaz hisseli olsa da iki katlı olduğu, her katın bağımsız durumda bulunduğu, davacı ile aleyhine boşanma davası açtığı eşinin uzun zamandan beri ayrı olup, fiilen ikiye ayırdıkları taşınmazı ayrı ayrı kullandıkları, davacının kızı ile birlikte üst katta, eşi …’ün ise alt katta ikamet ettiği, paydaşlar tarafından fiili olarak belirli bir kısmın kullanıldığı belirtilerek ön alım hakkının kullanılmasının TMK’nın 2. maddesi gereğince iyi niyetle bağdaşmadığı ve ön alım hakkının kullanılamayacağı iddia edilmiş ise de, taşınmazın birinci katının davacı ile dava dışı eşi … tarafından aile konutu olarak kullanıldığı, ikinci katında da kızlarının eşi ve çocukları ile oturduğu, davacı ile dava dışı eşi arasında geçimsizlik başlayınca eldeki davanın açılmasından birkaç ay önce davacının aile konutundan ayrılıp, üst kattaki kızı ile birlikte oturmaya başladığı anlaşılmaktadır.

30. Fiili taksimden bahsedilmek için taşınmazda fiili bir kullanma biçiminin oluşması, paydaşların uzun süre bu durumu benimsemeleri, kayıtta paylı, eylemli olarak bağımsız bu oluşumun korunması ve fiili kullanımın devamlılık arz etmesi gerekmektedir. Somut olayda ise; dava konusu taşınmazda bulunan binanın alt katını paydaşları olan davacı ve eşi birlikte aile konutu olarak kullanırlarken ve üst katı da ortak çocukları olan kızlarına tahsis etmişlerken, davacının, boşanma davasına konu olaylar nedeniyle üst katta ikamet eden kızının yanına yerleştiği (sığındığı) anlaşılmış olup, bu yerleşme fiili taksim olarak değerlendirilemez. Davacı ve eşi taşınmaza paydaşlarken taşınmazın alt katı dava dışı paydaş …’e üst katı ise davacının kullanımına özgülenmemiştir. Başka bir ifadeyle, anılan üst katın uzun süredir bizzat davacının kullanımına bırakıldığı söylenemez. Diğer taraftan …’den taşınmaz payı devralıp sonra davalıya bu payı devreden (ihbar olunan) …’in de taşınmazda herhangi bir kullanımı olmamıştır. Bu durumda, dava konusu taşınmazda paydaşlar arasında, paydaşların rızalarına dayalı uzun süreli fiili kullanma biçimi oluşmadığından paydaşlar arasında fiili bir taksim bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

31. Hâl böyle olunca; mahkemece yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.

32. Ne var ki, bozma nedenine göre Özel Dairece işin esasına ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından davalı vekilinin bu yöndeki temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin işin esasına ilişkin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.11.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.