Kamulaştırma Kanununa göre taşınmazın niteliklerinin ve bu çerçevede gerçek değerinin bilirkişi marifetiyle tespit edilip belirlenmesi gerekir. Bilirkişi kurulu raporlarının mahkemece eksik veya hatalı görülmesi halinde ek raporlarla bunun tamamlattırılması, buna rağmen sonuç alınmaması veya bilirkişinin yetersiz bulunması halinde de yeniden bilirkişi kurulu oluşturulup mahallinde inceleme yapılarak bu kuruldan rapor alınması sureti ile sonuca ulaşılması gerekir. Hakimin kendiliğinden ve özellikle müşahedeye dayalı olmaksızın taşınmazın niteliğini belirleyip buna göre değerlendirme yapması doğru değildir.
Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin artırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Menderes Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.4.2001 gün ve 1997/1143-2001/243 sayılı kararın incelenmesi taraflar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 5.7.2001 gün ve 2001/6949-6984 sayılı ilamı ile , ( … Mahkemece üç kez bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup,birinci bilirkişi kurulunun 28.9.1998 tarihli raporunda taşınmazın pompajla sulanabileceği belirtilmiş, aynı kuruldan alınan 5.5.1999 tarihli ek raporda da pompajla sulanabileceği görüşü tekrarlanmış ancak ilave masraf gerekeceğini belirtilerek bu hususa açıklık getirilmiştir. 10.11.1999 tarihli ikinci bilirkişi kurulu raporunda ise taşınmazın kuru tarım arazisi niteliğinde olduğu sonucuna varılıp buna göre münavebeye alınan ürünlerle değer belirlenmiş, 10.8.2000 tarihli üçüncü bilirkişi raporunda ise ilk rapor gibi taşınmazın pompajla sulanabileceği belirtilip sulu tarım arazisi niteliğine göre değer biçilmiştir. Dosyada mevcut Takdir Komisyonu raporunda taşınmaz kuru tarım arazisi olarak nitelendirilmiş olup, pompajla sulanabileceğine dair bir bilgiye yer verilmemiştir.
Mahkemece, keşif tutanağında taşınmazın sulanabilirliği konusunda bir açıklamaya yer verilmemiş ve kararı veren hakim yapılan keşiflerin hiçbirisine katılmamış olmakla beraber kararda yeterli bir gerekçe gösterilmeden birinci ve üçüncü bilirkişi kurulu raporlarını geçersiz sayıp taşınmazda müşahedesi de olmadığı halde, taşınmazı kuru tarım arazisi kabul ederek, ikinci bilirkişi kurulu raporunu esas alarak hüküm kurmuştur.
Kamulaştırma Kanununa göre taşınmazın niteliklerinin ve bu çerçevede gerçek değerinin bilirkişi marifetiyle tesbit edilip belirlenmesi gerekir. Bilirkişi kurulu raporlarının mahkemece eksik veya hatalı görülmesi halinde ek raporlarla bunun tamamlattırılması, buna rağmen sonuç alınmaması veya bilirkişinin yetersiz bulunması halinde de yeniden bilirkişi kurulu oluşturulup mahallinde inceleme yapılarak bu kuruldan rapor alınması sureti ile sonuca ulaşılması gerekir. Hakimin kendiliğinden ve özellikle müşahedeye dayalı olmaksızın taşınmazın niteliğini belirleyip buna göre değerlendirme yapması doğru değildir.
Bu durumda mahkemece, taşınmazın sulu tarım arazisi olduğu sonucuna varan bilirkişi kurullarından daha önce yapılan keşiflerde taşınmazlar üzerinde pompajla sulama sisteminin tesbit edilip edilmediğinin, tesbit edilmişse bu sistemin taşınmazın tamamını sulamaya yeterli olup olmadığının sorulup, gerçekten böyle bir sistemin varlığını tesbit ettikleri takdirde taşınmazın sulu tarım arazisi olduğunun kabul edilmesi, sistem yerinde gözlenmemiş ise varsayıma dayalı olarak taşınmazın sulanabilir nitelikte olduğu kabul edilemeyeceği cihetle, kuru tarım arazisi olduğunun kabulü ile bilirkişi kurullarından bu yolda ek rapor alınıp, her üç rapor birlikte değerlendirilerek ortalama değeri ifade eden rapora göre, sulanabilir nitelikte olduğu sonucuna varılması halinde de, ikinci bilirkişi kurulundan taşınmazın bu niteliğine göre ek rapor alınıp, yine bu üç rapor arasında ortalama değeri ifade eden rapor esas alınarak değerlendirme yapılıp hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir. Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI: Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Taraflar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 8.5.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.