Son Yazılar

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2021/676 K: 2023/96 T: 15.2.2023

Yargısal içtihatlara göre paydaşlar arasında fiili taksim bulunduğu taktirde önalım hakkının kullanılmasının dürüstlük kurallarına aykırı olduğunun kabul edilebilmesi için, yasal önalım hakkına konu payın ilişkin bulunduğu bir taşınmazın bulunması, bu taşınmazın paydaşlarca kendi aralarında taksim edilmesi ve davacı ile davalıya pay satan paydaşın/paydaşların taşınmazın belirli bir kısmını kullanması gerekli ve yeterlidir. Devamını Oku

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi E: 2024/1273 K: 2024/2586 T: 14.5.2024

Önalım hakkı davasında temyiz hakkının dava değerine veya hüküm altına alınan değerine göre belirlenmesi sırasında istinaf ve temyiz sınırı belirlenirken davalı tarafın ileri sürdüğü taleplerin de nazara alınması kanuna, hukuka ve hakkaniyete uygun bir değerlendirme olacaktır. Aksi halde, davacının belirlediği değeri aşan davalı taleplerinin dikkate alınmaması, verilen kararın davalı tarafından kanun yoluna götürülmesi ve denetlenmesi engellenmiş olacaktır. Devamını Oku

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E: 2018/1624 K: 2018/5145 K.

Evlilik boşanma kararı ile sona erdiğine göre, aile konutuna ilişkin hukuki koruma da sona ermiş olup, dava konusuz kalmıştır. Davanın konusuz kalması sebebiyle esası hakkında "karar verilmesine yer olmadığına" karar verilmesi halinde, yargılama giderleri ile bunun kapsamına dahil olan vekalet ücreti hakkında, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumu nazara alınarak hüküm tesis edilmelidir Devamını Oku

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E: 2018/5533 K: 2018/13554

Aile konutunun, hak sahibi eş tarafından devri ve konut üzerindeki hakların sınırlandırılması, diğer eşin açık rızasına bağlıdır. Bu rıza alınmadan konutla ilgili yapılan tasarruf işlemi geçersizdir. Bu geçersizliği, rızası gereken eş konutun bu vasfını devam ettirmesi koşuluyla evlilik birliği süresince ileri sürebilir. Evlilik, boşanma yahut da iptal kararıyla sona ermiş ise, Türk Medeni Kanunu'nun 194. maddesinin "aile konutuna" sağladığı korunma da sona erer, diğer eşin rızası alınmadan yapılan tasarruf işlemi yapıldığı andan itibaren geçerlilik kazanır. Devamını Oku

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E: 2015/11495 K: 2015/11395 T: 10.12.2015

Öyleyse özgüleme aile konutu üzerinde oturma hakkı, ev eşyası üzerinde de intifa hakkı tanınması suretiyle olacağına göre, bu hakkın ölümle sona ereceği dikkate alınarak sağ eşin, tahmin edilen kalan yaşam süresine göre oturma hakkının peşin sermaye değerinin bu işlerden anlayan bilirkişi eliyle tespiti, bu değerin davacının taşınmaz ve ev eşyası üzerindeki miras hakkının saptanacak kıymetinden fazla olması halinde, fazlasının, davalılara ivaz olarak ödenmek üzere davacıya nakit olarak depo ettirilmesi, bundan sonra karar verilmesi gerekir. Devamını Oku

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi E: 2014/24171 K: 2016/6157 T: 6.4.2016

Aile konutu üzerine, intifa veya oturma hakkının tanınmasını gerektiren yasal koşulların davacı sağ eş lehine gerçekleştiğinin kanıtlanması durumunda, katılma alacağına mahsuben, yetmezse belirlenecek ilave bedelin davacı tarafça mahkeme veznesine depo ettirilmesi sağlandıktan sonra mahkemece özgüleme hakkında karar verilmelidir. Söz konusu değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2023/159 K: 2024/38 T: 31.1.2024

Eldeki davada malik olmayan eş ölmüş, sağ kalan eş zaten dava konusu taşınmazın maliki konumundadır. Dolayısıyla 4721 sayılı Kanun hükümleri ile aile konutunda malik olmayan eşin şahsına tanınan haklardan yola çıkılarak, malik eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılmasını amaçlayan yasa maddeleri gerekçe yapılıp, ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesi hatalı olduğu gibi evlilik birliği ölüm ile sonuçlanmış olsa da sağ kalan malik eş bakımından malik olmayan eşin dava açarken var olan hukuki yararının ölmesi hâlinde de devam edeceğine ilişkin düşünce somut olayın özelliğine uygun bulunmamıştır. Devamını Oku

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi E: 2016/15265 K: 2020/2714

Davacı önalım hakkından feragat etmemiş ve yasal olarak tanınan önalım hakkını kullanmış olup ortaklığın giderilmesi davasının bulunması, önalım hakkına dayalı tapu iptal ve tescil davasına engel olmadığından, mahkemece davanın esası incelenerek bir karar verilmesi gerekirken dürüstlük ilkesine aykırı davranıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Devamını Oku

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E: 2003/16769 K: 2004/1276 T: 9.2.2004

Mahkemece, yapılacak iş, öncelikle taşınmazın aile konutu olup olmadığının tesbiti ile ilgili aile mahkemesinden karar alması için davacıya önel vermek, bu konuyu bekletici ön sorun yapmak, taşınmaz aile konutu ise ve parselin değerine nazaran bu parsel hakkında miras hükümlerine uygun inceleme yapılması için dava dilekçesini görev yönünden reddetmek, bu konuyu görevli mahkemeye bırakmak, eğer taşınmaz aile konutu değilse ortaklığın giderilmesi hükümlerine göre konuyu inceleyip bir karar vermekten ibarettir. Devamını Oku

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E: 2006/19352 K: 2007/14382 T: 25.10.2007

Türk Medeni Kanununun 652. maddesi gereğince aile konutunun sağ kalan eşe özgülenmesi istemlerinde Türk Medeni Kanunun 658. maddesi dikkate alındığında görevin Sulh Hukuk Mahkemesine ait bulunduğu, dairemizin son içtihatlarının da bu yönde olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece aile konutunun sağ kalan eşe özgülenmesine yönelik dava yönünden görevsizlik kararı verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir. Devamını Oku

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E: 2006/4871 K: 2006/11407 T: 19.7.2006

Davacının istemi dava konusu taşınmazın aile konutu olduğunun tesbiti ve sağ kalan davacı eşe özgülenmesi istemine yöneliktir. Dava konusu taşınmazın aile konutu olduğunun belirlenmesi görevi aile mahkemesine ait ise de, özgülenme istemine ilişkin talep yönünden Türk Medeni Kanununun 652. ve devamı maddeleri dikkate alındığında görev Sulh Hukuk Mahkemesine ait bulunmaktadır. Devamını Oku

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E: 2006/19501 K: 2007/14057 T: 22.10.2007

Konutun aile konutu olup olmadığının tesbiti görevi Aile Mahkemesine, özgüleme görevi ise Sulh Hukuk Mahkemesine aittir. O halde mahkemece konutun aile konutu olup olmadığının tesbiti konusunda taraflara delillerinin sorulup toplanması değerlendirilip sonucu itibariyle karar verilmesi özgüleme ile ilgili davada bir kısım davalıların ortaklığın giderilmesi davası da açtıkları gözetilerek bu hususta görevsizlik kararı verilmesi gerekir. Devamını Oku

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E: 2006/19727 K: 2007/14437 T: 25.10.2007

Konutun aile konutu olup olmadığının tesbiti Aile Mahkemesinin görevi içerisindedir. Mahkemece konutun aile konutu olup olmadığının tespiti konusunda taraflara delillerinin sorup, toplanması, değerlendirilmesi ve sonucu itibariyle karar verilmesi gerekir. Aile konutunun sağ kalan eşe özgülenmesi görevi ise Sulh Hukuk Mahkemesine aittir. Görev kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Mahkemece bu konudaki istemin tefriki ile görevsizlik kararı verilmesi gerekir. Devamını Oku

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E: 2008/15987 K: 2008/15044 T: 12.11.2008

Dava, ölenin eşi ile mirasçıları arasındaki vasiyetnamenin iptali, tenkis tapu iptali ve tescil davası olup; eş, birleşen dava ile; 1/2 payı ölen eşine ait ve birlikte yaşadıkları daire üzerinde, katılma hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını talep ettiğine göre, istek TMK’nın 240 ve 652. maddesine dayanmaktadır. Devamını Oku

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E: 2008/12535 K: 2008/14964 T: 12.11.2008

Davacı vekili, müvekkilinin eşinin vefat ettiğini, konuttan çıkarıldığı taktirde mağdur olacağını ileri sürerek, konutun aile konutu olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir. Davacının, Türk Medeni Kanunda yer alan aile konutu ve ev eşyasının sağ kalan eşe özgülenmesi haklarını kullanabilmesi için, böyle bir tespit kararı istemekte hukuki yararı mevcuttur. Devamını Oku

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E: 2017/1340 K: 2018/1622 T: 6.11.2018

BK'nın 49. (6098 sayılı TBK m. 58) maddesi gereğince kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilirse de; hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Devamını Oku

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2014/4255 K: 2015/3273

Murisin gerçekte bedelini bizzat ödeyip, üçüncü kişiden satın aldığı taşınmazı mirastan mal kaçırmak amacıyla tapu siciline yarar sağlamak istediği kişi (davalı) adına kaydettirmesi halinde 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama yeri yoktur. Devamını Oku

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2014/14061 K: 2016/9522 T. 18.10.2016

Mirasbırakanın taşınmazın tamamını değil bir kısmını uhdesinde bırakarak davalıya bir miktar pay devrettiği tartışmasız olup davacılar, temlikin mirastan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olduğu iddialarını ispat edecek deliller ortaya koymamışlar, dinlenen davacı tanıkları da muvazaanın varlığı konusunda kesin beyanda bulunmamışlardır. Bu durumda mirasbırakanın satış akdiyle yaptığı temlikin gerçek iradesini yansıttığı, dava konusu taşınmazın davalıya temlikinin muvazaalı olmayıp gerçek satış olduğu sonucuna varılmaktadır. Ayrıca, her ne kadar akitte gösterilen bedel akit tarihindeki gerçek bedelden düşük ise de, salt bedeller arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın delili olamayacağı açıktır. Devamını Oku

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2017/5319 K: 2018/155 T: 11.1.2018

Miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Devamını Oku

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2015/11020 K: 2018/10329

Dinlenen davacı tanıkları, temlikin muvazaalı olduğu yönünde görüş bildirmemişler, davalı tanıkları ise; işlemin gerçek satış olduğunu beyan etmişlerdir. Toplanan somut deliller, yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla hareket etmediği ve temlikin muvazaalı olmadığı sonucuna varılmaktadır. Devamını Oku

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2013/783 K: 2013/2202 T: 19.2.2013

Taşınmazın çıplak mülkiyetinin satın alınması hayatın olağan akışına uygun düşmediği gibi, taşınmazı satan kimsenin edindiği para ile kredi kartı borçlarını, varsa başka borçlarını ödememiş olması, temlikten kısa bir süre sonrası ihtiyaç kredisi alması ve ardından ölmesine rağmen terekeden para çıkmaması hususları değerlendirildiğinde, temlikin bedelsiz, mirasçılardan mal kaçırma ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Devamını Oku

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E: 2017/5532 K: 2018/664 T: 1.2.2018

Muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkin uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Devamını Oku